Persephone Books Londra’ya gelmeden önce muhakkak görmem gerekenler listesinde en başlarda bulunan nadir kitapçılardan biriydi. Nihayet ilk kez gördüğümde hem bulunduğu yer olan Bloomsbury’e hem de o güzelim dükkanın biricikliğine tutulmuştum. Geçtiğimiz günlerde Instagram ve kitap aşkı sayesinde tanıştığım sevgili Beth ile buluşup Londra’da güzel bir kitap günü geçirelim dedik. Elbette rotamızda Persephone vardı.
Persephone Books’a girdiğinizde etrafta hoş bir dağınıklık olduğunu fark edeceksiniz. Bunun sebebi de dükkanın hem yayınevinin kendisi hem de satış noktası olarak çalışıyor olması. Bir yanda çiçekler arasına özenle konulmuş kitaplar var, bir yanda da kutular. Bu kutuların içinde de yeni okuyucularına gönderilmek üzere bekleyen Persephone kitapları var, keşke biri de benim olsa demeden edemiyor insan.
Persephone kitaplarının kapakları grinin çok güzel bir tonuna sahip ve içlerinde yer alan ön ve arka sayfalarında da her birine özel bir desen yer alıyor. Dükkana girdiğinizde gözünüze çarpan ilk şey gri olacak ve inanın çok seveceksiniz. Bir yanda çiçekler bir yanda posterler ve diğer tarafta rengarenk farklı desenler bu gri ile kontrast oluştururken, kitapların hepsini satın alsanız kaça patlar diye düşünmeden edemeyeceksiniz. Peki ama bu hayli popüler kitapçı nasıl hayata geçti? Web sitesinde yer alan açıklamalarından faydalanarak sizinle de paylaşayım istedim. Buyurun efendim.
Persephone Books 1998 yılı baharında bir barın üst katında yer alan bir odada hayata geçti. Kurucusu Nicola Beauman’ın orijinal konsepti, çoğunlukla kadınların yazdığı savaşlararası kitapları basmaktı ki bu kitaplar zamanla unutulmuş ya da baskısı kalmamış kitaplardı. Persephone ismi, kadınsal yaratıcılığın ve aynı zamanda yeni başlangıçların (Zeus’un kızı baharla ilişkilendirilir) bir sembolü olarak seçildi. Şirket en başlarda Clerkenwell’de bir bodrum katı ofisinde yürütüldü ve basılan ilk kitap da Cicely Hamilton’ın William – An Englishman adlı kitabıydı. Bu bodrum katında geçen üç seneden sonra Persephone’nin 21 numaralı kitabı Miss Pettigrew Lives for a Day ağızdan ağıza dolanarak çok satanlar listesine girdi. Winifred Watson’ın yazdığı bu kitap daha sonra başrolünde Amy Adams’ın yer aldığı bir filme de dönüştürüldü. Bu başarının ardından Persephone ofisini şimdi bulunduğu Bloomsbury’e taşıdı ve aynı zamanda burası bir dükkan olarak da çalışmaya başladı.
Persephone Books, gri kapaklarının içinde herkesin çok severek okuyacağı kitapları nasıl seçtikleri sorusuna, asla sevmediğimiz kitapları yayınlamıyoruz diye cevap veriyor. Kurucusu Nicola Beauman’ın zevkine güvenen binlerce insan yanılamaz diye düşünüyorum ben de. Birkaç gün önce Miss Pettigrew Lives for a Day adlı kitabı büyük bir heyecanla satın aldım, okuma listemden birkaç isim daha silince hemen okumaya başlayacağım. Yolunuz Londra’ya düşerse dükkana uğramadan etmeyin derim. Keyifle!