Londra’da mutfak alışverişi sandığımdan çok daha kolay çıktı. Turist olarak geldiğimde az çok anlamıştım hangi marketten neler bulabileceğimi ancak yerleştikten sonra keşfettiğim mekanlar bana yeni yeni tatların ve mutfakların kapılarını açtı diyebilirim. Neredeyse her ülkeden her türlü yiyeceği görünce insan neye uğradığını şaşırmıyor da değil tabi. Ben en çok peynir reyonunda vakit geçirirken buluyorum kendimi. Eşim de hazır vejetaryen yemek reyonunun önünde hafiften dans ediyor.
Londra’da mutfak alışverişi kesinlikle büyük bir zevk diyebilirim. Hem çeşitlilik hem de özellikle etin fiyatı gözlerinizi kamaştıracak. Çoğu kişiden ne yazık ki duyduğum yorum hep şu olmuştu: “Orada et ucuz çünkü hepsi domuz eti!”. Hayır efendim. Burada kuzu, koyun, sığır, dana, tavuk, hindi ve balık bulabiliyorsunuz (elbette!) ve fiyatları da ucuz! Özellikle Türkiye’den sonra et fiyatlarını görünce ne kadar pahalıya yaşadığımızı daha net gördüm. Neyse. Çok kültürlü bir şehrin getirdiği güzellikler marketlere de yansıyor tabi. İtalyan sucuğundan Afgan zeytinine, çeşitli Hint baharatlarından Yunan yoğurduna kadar her şeyi aynı çatı altında bulabiliyorsunuz. Kafanız darmaduman oluyor. Hangisini alsam; acaba Portekiz zeytinyağı nasıl, İspanya’dan gelen elmaları mı yesem, Fransa’dan gelen şu üzümleri mi? Ve evet, hepsinin tadı değişik. Peki peynir? Güzelim komşumuz Yunanistan’ın peynirlerine bayıldım burada ancak daha keşfedilecek bin bir türlü peynir var. Her hafta yeni bir maceraya atılıyor gibi hissediyorum peynir denerken. En son içinde kayısı parçaları olan enfes bir peynir yedim. Gelince tadına bakın derim. Neyse efendim… Büyük marketlerde dolanırken değişik bir dünya turuna çıkıyor insan. Ve bu sadece işin süpermarket tarafı…
Burada da her hafta bizdekine benzer pazarlar kuruluyor. Yerel tatları denemek ve komşularla tanışmak için enfes bir ortam diyebilirim. Bazı büyük pazarlarda küçük çaplı müzik dinletileri ve etkinlikler de oluyor. Hem alışveriş yapıp, hem kahve içip hem de insanlarla kaynaşabileceğiniz bir ortama dönüşüyor bu pazarlar. İşin en güzeli de neredeyse her semtin kendine özgü pazarları oluyor. Her hafta sonu birine gitseniz zaten bir seneyi doldurursunuz.
Yok ben çok tembelim derseniz de neredeyse her şeyi internetten alıp evinize yollatabilirsiniz. İnternette mutfak alışverişi burada gerçekten aşmış durumda. Yani bilmem ne çiftliğinden organik tavuk alıp, İskoçya’dan tereyağı sipariş edebilirsiniz. Çoğu büyük süpermarketin eve teslimi var, Migros Sanal Market’in her yerde olduğunu düşünün… Ancak benim favorim, pazarlar ve çeşitli butik marketler. Belki ileride çok sıradan ve bir yük gibi gelebilir ama şimdilik mutfak alışverişine bayılıyorum.
Ve tabi elbette gelelim Türk yiyeceklerine. Efendim geçen gün Stoke Newington’daydık. Burası Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir semt. Durum böyle olunca berberinden bakkalına, kasabından baklavacısına kadar her şeyi bulabilirsiniz. Ben en favori salça markamı bile bulduktan sonra bulunmayacak bir şey olduğunu hiç sanmıyorum. Özlediğiniz ve daha önce hayatınızda hiç duymadığınız her şey Londra’da var anlayacağınız. Benim gibi mutfağa meraklıysanız, Londra’da mutfak alışverişi bayıla bayıla yapacağınız bir şey olacak emin olun. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, lezzetle!
Şuraya da meraklılarına bir link bırakayım, pazarlar ve ziyaret zamanlarını inceleyebilirsiniz: I love Markets