Türkü Söylüyor Otlar Doris Lessing’in Altın Defter‘den sonra okuduğum ikinci kitabı oldu ve açıkçası bu kitabı Altın Defter’den daha çok sevdim. Aslını isterseniz okuduğum birçok kitaptan daha çok sevdim. İnsanın ne fena bir varlık olduğunu enfes bir şekilde anlatıyor. Suratınıza inen tokatlara, midenize giren kramplara aldırmadan okumaya devam edecek, kendinizi kitaptan koparamayacaksınız.
Türkü Söylüyor Otlar Rodezya’da, iki yalnız ruhun bir araya gelmesini ve daha da yalnız kalmalarını, deliliği, ırkçılığı, yoksulluğu, sıcağı ve insan olmanın ağırlığını anlatıyor. Beyaz insanın “diğerleri”yle imtihanını okurken nasılını nedenini bir türlü anlayamayacak ve ırkçılığın nasıl olup da hala şiddetinden hiçbir şey kaybetmeden devam edebildiğine hayret edeceksiniz. Bir kadının neden hayatından vazgeçip evlenme telaşına düştüğünü ve sırf evlenmek için evlendiğinde nelerden vazgeçmesi gerektiğini okuyacak, buna da anlam veremeyeceksiniz. Sonra etrafınızdaki insanları, size uzak olan yaşamları düşündükçe biraz daha netleşecek her şey. İnsan olarak mütemadiyen yanlış yaptığımızı düşünecek ve Mary gibi aklınızı yitireceksiniz. Uzun yıllar Rodezya’da yaşamış Doris Lessing’in Afrika’yı anlatışına hayran kalacak ve kitap bitmesin isteyeceksiniz. Uzun süre aklınızdan çıkmayacak bir roman olacak bu. Mutlaka okuyun derim. Keyifle!
Tanıtım yazısı:
2007 Nobel Edebiyat Ödülü
Bugünkü adı Zimbabwe olan Rodezya´da, kendisi gibi Beyazların gittiği bir okulda bağnazca önyargılarla yetişmiş olan Mary, kendisine ilgi gösteren ilk erkekle evlenir. Kocası çiftçi Dick Turner ile birlikte yoksul ve mutsuz bir yaşamın içinde bulur kendini. Ruh sağlığını yitiren Mary, içine düştüğü yalnızlıktan kurtulabilmek için, bir Beyaz kadının işleyebileceği en büyük “günah”lardan birini işleyecektir…
2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing, tam 25 yıl yaşadığı Rodezya´nın toplumsal çelişkilerinden yola çıktığı Türkü Söylüyor Otlar´da, Beyazların ırkçı egemenliğinin pençesindeki insanların ruhsal portrelerini çiziyor. Afrika´nın görkemli güzelliğini ustaca betimlerken, haksızlığa, ırkçılığa ve cinsel ikiyüzlülüğe karşı sesini yükseltiyor.
Bu kitapla ne içilir: Su. Bol bol su.
Bu kitapla ne dinlenir: Şu albüm arkada kısık sesle çalsa enfes olur. Ayrıca gün doğumlarında yanınızda bulunsun derim. Dustin O’Halloran: Vorleben