Tiffany’de Kahvaltı Capote’nin yıllar sonra okuduğum üçüncü kitabı oldu. Soğukkanlılıkla ve Bir Noel Anısı adlı kitaplarını çok çok eskiden okuduğumdan ne yazık ki ikisini de hatırlamıyorum. Ancak Tiffany’de Kahvaltı yazarın en çok sevdiğim kitabı oldu diyebilirim. Filmi yıllarca izlememek için fazlasıyla uğraştım, iyi de etmişim diyorum. Kitaptan sonra filmi izlemek çok farklı olacak diye düşünüyorum.
Tiffany’de Kahvaltı yüzeysel bir şekilde incelendiğinde genç ve güzel bir kadının New York’ta geçirdiği bol partili ve ışıltılı günleri anlatıyor. Daha derine inince ışıltıların altındaki karanlıkları fark ediyor insan. Her gününü başka bir yerde, bol eğlence ile geçiren Holly Golightly’nin benim aslında hiç arkadaşım yok demesi, kitap boyunca beni en çok etkileyen cümlelerden biri oldu. Holly’e aşık olan ve aynı zamanda ona ve onun yaşama şekline hayranlık duyan genç yazar adayı ise bu tür hayatların nasıl görünüp, aslında nasıl olduğuna yakından tanık olanlardan. Kısacık bir kitap olsa da, uzun bir kitapta anlatılacak birçok konuyu zevkle işleyen bir kitap bu. Ah tabi bir de hayranı olduğum sevimli mi sevimli bir kedi var. Kitabın sonunda yaşanan bir olay beni benden aldı (merak etmeyin kediye bir şey olmuyor) ve uzunca bir süre bunun üzerine düşündüm. Kediniz varsa, ona sarılın ve birlikte okuyun bu kitabı derim. Ama lütfen filmi sonra izleyin. Keyifle!
Sel Yayıncılık’tan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Tiffany’de Kahvaltı – Truman Capote
1940’lı yılların New York’unda hareketli cemiyet hayatı öğleden sonra barlarda içilen martinilerle başlar, Tiffany’de edilen şampanyalı kahvaltılar ile son bulurdu. Bu renkli hayatın ilginç simalarından Holly Golightly, küçük dairesinde erkek arkadaşları için verdiği ev partileri ile dikkat çekiyordu. Görünüşte eğlenceli ama yüzeysel bir hayat süren bir çocuk-kadın olan Holly Golightly’nin yaşamı çözülmeyi bekleyen gizemlerle yüklüydü. Genç bir yazar adayı ise bu gizemleri çözmek için çoktan yola çıkmıştı bile… Truman Capote’nin bir klasik haline gelen bu uzun öyküsü filme çekildiğinde gizemli ve hüzünlü kadın karakteri ile sinemada da yankı uyandırmış, hem okurların hem de izleyicilerin belleğinde iz bırakmıştır.