The Little House – Kyoko Nakajima

The Little House, Kyoko Nakajima’nın İngilizce’ye çevrilen ilk romanı. Bu zamana kadar ne oldu da çevrilmedi bilemiyorum ama nihayet çevrildiğinde yazar İngiltere’de etkinlikten etkinliğe koşmaktan bir hal oldu. Ben de kendisini iki etkinlikte yakaladım. Kitabı kadar sevimli bir yazar kendisi.

The Little House - Kyoko Nakajima

Savaşın ortasında küçük bir ev

The Little House, Taki adlı bir hizmetçinin yaşadıklarını anlatıyor. Taki ile yaşlılığında tanışıyoruz ve kendi anılarını yazdığı kitabı okuyoruz. Kitap yer yer Taki’nin şimdiki zamanına, yani yaşlılığına dönüyor, ancak genel olarak kitaba adını veren küçük evde geçen yıllarını okuyoruz. Japonya’nın savaştaki durumunu bir hizmetçinin gözünden, tüm çıplaklığıya, olduğu gibi okumak hayli çarpıcı. Çarpıcı çünkü pek de tahmin edemeyeceğiniz durumlar söz konusu. Ancak sadece savaşı anlatan bir savaş romanı değil bu. Sadece savaş esnasında yazılmış bir roman diyelim. Tüm karakterlere teker teker hayran kalacak, bir Miyazaki filmi izliyor gibi hissedeceksiniz. Keyifle!

The Little House - Kyoko Nakajima

Darf Publishers’dan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda. Alabilmeniz için bir link aradım ancak bulamadım, belki yakın zamanda dilimize çevrilebilir.

The Little House is set in the early years of the Showa era (1926-89), when Japan’s situation is becoming increasingly tense but has not yet fully immersed in a wartime footing. On the outskirts of Tokyo, near a station on a private train line, stands a modest European style house with a red, triangular shaped roof. There a woman named Taki has worked as a maidservant in the house and lived with its owners, the Hirai family. Now, near the end of her life, Taki is writing down in a notebook her nostalgic memories of the time spent living in the house. Her journal captures the refined middle-class life of the time from her gentle perspective. At the end of the novel, however, a startling final chapter is added.

The chapter brings to light, after Taki’s death, a fact not described in her notebook. This suddenly transforms the world that had been viewed through the lens of a nostalgic memoir, so that a dramatic, flesh-and-blood story takes shape. Nakajima manages to combine skilful dialogue with a dazzling ending. The result is a polished, masterful work fully deserving of the Naoki Prize.

Bu kitap Japon Edebiyatı – Bir Ülkeyi Kitaplardan Tanımak projesi kitaplarından biri. Siz de Japon edebiyatı ile daha fazla haşır neşir olmak isterseniz beklerim! 

Menüye dön