Steve Martin‘i oldum olası çok sevmişimdir. An Object of Beauty adlı kitabını okuduktan sonra daha da çok sevdiğimi söyleyebilirim. New York, hırslı bir kadın ve entrika dolu sanat dünyası. Kulağa ne kadar klişe gelse de kitap güzeldi. Sonuçta New York’ta yaşamıyorum, sanat dünyası içerisinde değilim ve içimde bir gram hırs yok, klişe ise klişe şu durumda çok da önemli değil!
Okunacak onca kitap varken neden bu kitaba zaman harcadım peki? Bilmem. iPad’de iBooks’u karıştırırken kapağına aşık olup ilk incelediğim kitap bu, ondan sanırım. Bir sayfasını okuyayım bakayım nasılmış derken kendimi ellinci sayfada bulunca da başlamışken bitirmenin mantıklı olacağını düşündüm. İyi de etmişim. Hoş bir değişiklik oldu.
İçinde sanat sepet olan her şeye zaten hemen kanım kaynar, bu kitap için de aynı şey söz konusu. Kelimeler arasında dolanırken bir anda karşıma bahsedilen sanat eserinin fotoğrafı çıkınca da mest oldum her defasında! Ayvazovski‘den Andy Warhol‘a hoş bir yolculuğun yanı sıra, New York caddelerinde gezerken buldum kendimi. Özetle; hiç de fena bir kitap değil, özellikle benim gibi sanat düşkünü iseniz çok seveceğinize eminim. Steve Martin favori yazarlarım arasına girmediyse de, yazın mojitomu yudumlarken sakin sakin okuyabileceğim yazarlar arasına girdi efenim. Size de keyifli bir yaz kitabı olarak öneririm.