Sineklerin Tanrısı, epeyce geç okuduğum bir roman oldu ne yazık ki. Ancak her şeye rağmen fazlasıyla sevdiğim ve uzunca bir süre de unutamayacağım bir kitap olarak girdi hayatıma. Sineklerin Tanrısı’nın neden bu kadar popüler olduğu, geçen yıllara rağmen ilginçliğinden hiçbir şey kaybetmemesi zaten hakkında çokça şey söylüyor.
Karakterlerin hepsi nev-i şahsına münhasır, unutulmayacak türden. Her birinde ya kendinizi ya da bir tanıdığınızı muhakkak görüyorsunuz. İnsanın -çocuk, genç ya da yaşlı ne olursa olsun- derinlerinde yatanın aslında ne olduğunu apaçık görmek de ilginç bir his. Sağduyudan şaşan insan ve toplumların şaşmayanlar karşısındaki ezici tutumunu tiksintiyle okurken; ne pahasına olursa olsun ideallerinden vazgeçmeyen insanları da kahramanlara dönüştüreceksiniz içinizde. Küçüklü büyüklü okumayan herkese öneririm.
İş Bankası Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya! Keyifle!
“Sineklerin Tanrısı”, günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir. Konusu, R. M. Ballantyneın Mercan Adası gibi eşsiz bir mercan adasının cenneti andıran ortamında başlayan bu roman, çağdaş toplumlardaki çöküntünün, insan yaradılışındaki köklerini gözönüne sermek amacıyla Mercan Adasındaki duygusal iyimserlikten apayrı bir yönde gelişir. Uygar insanın yüreğinde gizlenen karanlığı deşerken “Sineklerin Tanrısı”; daha çok Conradın kısa romanı “Karanlığın Yüreği”ni andırır. Goldingin romanındaki çocuklar da başlangıçta tıpkı Kurtz gibi, uygar toplumun baskılarından uzak bir örnek düzen kurmak isterlerken, gitgide hayvanlaşır, korkunç bir kişiliğe bürünürler. Bu yönüyle Sineklerin Tanrısının Mercan Adası ile öbür ıssız ada serüvenlerinden ayrıldığı en önemli nokta, ıssız ada yaşamının çetin güçlüklerini ya da mutluluğunu anlatmaktan daha çok, bir insanlık durumunu, kişiler arasındaki çatışma aracılığıyla ortaya koymaya çalışmasıdır.
-Akşit Göktürk-
Comments are closed.