Sabah Denizi – Margaret Mazzantini

Sabah Denizi Margaret Mazzantini’nin Sakın Kımıldama adlı kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Sakın Kımıldama‘yı çok sevmiş ve Mazzantini’yi daha çok okumaya karar vermiştim. Kitap kulübümün yazarın bu daha az bilinen hayli kısa kitabını seçmesi de şansıma oldu açıkçası. 

Sabah Denizi - Margaret Mazzantini

Sabah Denizi kolay bir kitap değil. Konusu itibarıyla sinirlerinizi gerecek ve sizi hayli üzecek. Geçmişin o yüz karası sayfalarından birini deşiyor çünkü. Bunu da iki ayrı anne oğul üzerinden anlatıyor. İtalya’nın Libya’yı işgali ve devamında yaşananları Akdeniz’in iki yakasından farklı hikayelerle aktarıyor kitap. Savaşın önüne geçen her şeyi yok edişinin yanında insanın doğa karşısındaki çaresizliğini de anlatıyor. Bir de tabi, anneleri ve bazı toprak parçalarına olan özlemi…

Sayfalardaki çaresizlik o kadar canımı yaktı ki binlerce kez insanlığımdan utandım. İnsanoğlu ne kadar kötü bir yaratık, tekrar hatırladım ve tekrar lanet ettim. İşin ilginci, tarihmizle ne kadar ilgili olsak da, neyin iyi neyin kötü olduğunu iliklerimize kadar bilsek de hiçbir şey değişmiyor. Farklı coğrafyalarda olan bitenleri tarih kitaplarından okumak yerine romanlardan okuyunca da hepimiz ne kadar aynıyız ve savaş karşısında aynı derece çaresiziz onu görüyor insan. En azından edebiyatın bu birleştirici gücüne hayran kalmamak elde değil. 

Hikaye ne yazık ki her bölümde su gibi akıp gitmiyor. Yazarın stilinden dolayı biraz kopuk, biraz dağınık ilerliyor ve dolayısıyla okuma zevkinden alıp götürüyor. Buna rağmen insanı çarpıveren hüznünden bir şey kaybetmiyor. Şu sıralar kaldırabilecekseniz bir göz atın derim. 

Sabah Denizi - Margaret Mazzantini

Doğan Kitap’tan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Sabah Denizi – Margaret Mazzantini

Margaret Mazzantini’den, masal gibi güçlü ve pırıltılı bir roman… 
İnsanın doğduğu yerde bir şeyler vardır. Herkes bilmez bunu. Ancak oradan zorla koparılan bilir.
Libya’da, Sahra’nın son vahalarından birinde yaşayan Bedevi kadını Cemile ile oğlu Ferid, onlardan daha hızlı yol alan bir savaştan kaçıyorlar.
Trablus’ta doğan, 11 yaşına kadar Arap gibi yaşayan Angelina, Kaddafi tarafından zorla gönderildiği anayurdu İtalya’da, oğlu Vito’ya her ülkede fırtınalar kopabileceğini öğretmeye çalışıyor.
Aynı denizin iki kıyısında iki ana-oğul, iki ayrı dünya. Onları hem ayıran hem birleştiren Akdeniz, bir uçan halı ya da her şeyin üstünü örten bir kristal tabaka gibi. Ama karaya çıkıldığında, ister gidiş olsun ister dönüş, her geçişin izi kalıyor, ıslak kile yazılan yazılar gibi…


Menüye dön