Paris Kütüphanesi Amerikalı yazar Janet Skeslien Charles’ın ikinci kitabı. Kitap kulübüm bu kitabı seçmese muhtemelen asla radarıma girmeyecekti çünkü konusundan kapağına kadar her şeyi “Beni okuduktan bir saat sonra unutacaksınız.” diye bağırıyordu. Açıkçası önyargım bu kez beni yanıltmadı.
Paris Kütüphanesi Nazi işgali altındaki Paris’i ve Paris’teki Amerikan Kütüphanesi’nin işgal altında nasıl çalıştığını anlatıyor. Kütüphane çalışanlarının her şeye rağmen insanlara bir sığınak olsun diye kitapları gizlice dağıtmasından tutun da değerli kitaplar yağmalanmasın diye yaptıklarını okumak keyifliydi. Kitabın gerçeklerden esinlenilerek yazıldığını düşünürsek bir kütüphanenin işgal altında bir şehre nasıl ışık saçtığını okumak benim gibi kitap okumadan gün geçirmeyen insanları elbette mutlu edecek. Ancak yazar bu durumu öyle bir romansa çevirmiş ve yerli yersiz o kadar çok alıntı kullanmış ki bu güzelim durum bayağı bir hale dönüşmüş. Başka bir yazarın elinde muhteşem bir kitap olabilecekken ne yazık ki ucuz bir romansa dönmüş tarihin bir parçası anlayacağınız.

Paris Kütüphanesi iki farklı zaman ve mekanda ilerleyen iki farklı ancak birbirine bağlı hikayelerden oluşuyor. Birinci hikaye Odile’in Paris’teki Amerikan Kütüphanesi’nde yaşadıklarını, ikinci hikaye ise Odile’in yıllar yıllar sonra Amerika’daki hayatını ergen bir kız üzerinden anlatıyor. Odile’in neden yaşadığı kasabadaki herkesten farklı olduğunu ve neden orada yaşadığını ismini bir türlü hatırlamadığım ergen kız sayesinde öğreniyoruz. Elbette bir yandan Odile’in geçmişine göz atıyor bir yandan da ergen kızımızın problemlerini dinliyoruz. Bu bölümde de saçma sapan alıntılarla kitap ve okuma aşkı abartıldıkça abartılmış. Ancak içi o kadar boşaltılmış hissettiriyor ki bir yerden sonra tiksinmeye başlıyor insan.
Paris Kütüphanesi çok kolay okunan, okuru hiçbir konuda zorlamayan (elbette arada sırada gözlerinizi devireceksiniz, orası ayrı) bir kitap. Kafa dağıtmak ve bu esnada Paris‘te geçen bir kitap okumak isterseniz, bir de kütüphanelere çok meraklıysanız önerebilirim. Ama büyük beklentileriniz olmasın. Keyifle!
Ben kitabı İngilizce okudum, Türkçe çevirisi nasıldır hiçbir fikrim yok. İlle de okuyacağım derseniz almadan bir göz atın derim.
İlksatır Yayınevi’nden çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Paris Kütüphanesi – Janet Skeslien Charles
“Bir Parisli, bir kitapkurdu ve Paris’teki Amerikan Kütüphanesi’nin çok eski bir hayranı olarak, Paris Kütüphanesi’ni bir çırpıda bitirdim. Tarih ve kurmaca arasında kurduğu mükemmel dengeyle büyüleyici ve dokunaklı.” Tatiana de Rosnay, New York Times çoksatanı Sarah’s Key’in yazarı.
Paris, 1939: Genç ve tutkulu Odile Souchet, yakışıklı polis memuru sevgilisi ve Paris Amerikan Kütüphanesi’ndeki işiyle, hayal ettiği hemen her şeye sahiptir. Naziler Paris’e girdiğinde, değer verdiği her şeyi birer birer kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır ve kütüphaneci dostlarıyla Direniş’e katılır. Ellerindeki en iyi silah kitaplardır. Savaş nihayet sona erdiğindeyse, özgürlüğüne kavuşmayı umut eden Odile, korkunç bir ihanetle baş başa kalır.
Montana, 1988: Lily, yaşadığı küçük kasabada macera arayışında olan, yapayalnız bir genç kızdır. Kimsesiz, yaşlı komşusu ilgisini çeker. Lily, komşusunun gizemli geçmişinin perdesini aralarken, onun dile olan sevgisini, özlemlerini ve kendi içinde de hissettiği derin kıskançlığı paylaşır. Geçmişte kalmış karanlık bir sırrın onları birbirine bağladığından asla şüphe duymazlar.
Edebiyat tarihinin en gözde yazarlarının izinde, seçimlerimizin sonuçlarını ve bizi biz yapan aile ve arkadaşlık ilişkilerini sorgulayan Paris Kütüphanesi, olağanüstü kahramanlıkların bazen en sessiz olunması gereken yerde karşımıza çıkabileceğini gösteriyor. II. Dünya Savaşı sırasında, Paris’teki Amerikan Kütüphanesi’nin cesur kütüphanecilerinin yaşadıkları gerçek olaylara dayanan roman, romantizmi, dostluğu ve kütüphanenin bizi bir araya getiren gücünü unutulmaz bir öyküye dönüştürüyor.