On Üçüncü Hikaye Diane Setterfield’in 2006’da yazdığı ilk kitabı ve bu kitabıyla yazar müthiş bir üne kavuştu. Ben yazarların ilk kitaplarından ve genel olarak çoksatanlardan köşe bucak kaçtığım için bu kitabı okumayı hiç düşünmedim. Ancak aradan yıllar geçmesine rağmen kitabın rağbet görmesi beni hayli meraklandırdı. Nihayet bir arkadaşım bana On Üçüncü Hikaye’yi hediye etti de okudum. Bir yandan çoksatanlardan neden kaçtığımı daha iyi anlarken bir yandan iyi hikayeler kaçırdığımı düşündürdü bu kitap bana.
On Üçüncü Hikaye insanı bir anda etkisine alan, oldukça sürükleyici, hayli güzel yazılmış, içinde gotik ögeler de bulunduran bir gizem ve aile draması. Margaret Lea annesi ve babasıyla sakin bir yaşam süren, babasının nadir kitaplar satan dükkanında çalışan ve sadece ölülerin biyografilerini yazmakla uğraşan, çok iyi bir okurdur. İngiltere’nin en çok sevilen yazarı, dünyaca ünlü Vida Winter’dan biyografinisini yazmak üzere bir davet aldığında hayli şaşırır. 56 yılda çoksatan 56 kitap yazan ve hayli gizemli olan Vida Winter her röportajında hayatına dair başka bir öykü anlatmakta ve asıl hayatını bir sır gibi saklamaktadır. Margaret ise bu çok ünlü yazarın hiçbir kitabını okumamıştır. Anca o da birkaç sayfa sonra yazarın büyüsüne kapılır.

Margaret Lea ve Vida Winter bir araya geldikten sonra başlıyor asıl hikaye. İnsanı tedirgin eden ancak her defasında merakına yenik düşüren bir aile ve bu ailenin yıllar boyu yaşadığı o şaşalı, tuhaf ev Angelfield, kitabı okuduğunuz sürece sizin aileniz ve eviniz olacak. Emmeline ve Adeline adlı ikizleri tanıyacak, onlarla birlikte büyüyecek ve hayatlarını şekillendiren yan karakterlere bile hayran kalacaksınız. Ben gotik edebiyat meraklısı değilimdir ancak bu kitapta gotik ögeler çok yerinde kullanılmış. Bir de, birbirine paralel ilerleyen hikayeler çok akıllıca kurgulanmış. Ana hikayeden hiç kopamadan, birbirine çok hoş bir şekilde bağlanan öyküleri okuması pek keyifliydi anlayacağınız.
Okumazsanız eksik kalacağınız bir kitap değil On Üçüncü Hikaye; öyle bir derinliği, insanı değiştirecek bir gücü yok. Ancak okuması hayli keyifli, sürükleyici bir roman bu ve neredeyse her okurun zevkle okuyacağını düşündüğüm kitaplardan biri.On Üçüncü Hikaye’nin özellikle seyahatte okunacak bir roman olduğunu düşündüm hep çünkü nerede bırakırsanız bırakın kitaba geri döndüğünüze kendinizi hemen hikayenin içinde buluveriyorsunuz. Yazarın son romanı Once Upon a River’ı bir sonraki seyahatimde okumayı planlıyorum, eminim çok keyifli olacak. Uzun kış günlerinde de çok iyi gider diye düşünüyorum. Keyifle!
Altın Kitaplar’dan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: On Üçüncü Hikaye – Diane Setterfield
‘Bütün çocukların doğumları birer efsanedir ve bu evrensel bir özelliktir. Birinin kalbini, aklını ve ruhunu tanımak mı istiyorsunuz? Ona nasıl doğduğunu sorun. Size anlattıklarından gerçeği öğrenemeyecek, yalnızca hikâyeler dinleyeceksiniz.’
Değişim ve Umutsuzluk Hikâyeleri
Vida Winter
Margaret, anne ve babasıyla beraber yaşayan içedönük ve yalnız bir genç kızdır. İçten içe, doğumuyla ilgili çeşitli şüpheler taşımakta ve bunu anne ya da babasıyla paylaşmamaktadır. Margaret’in tüm bu iç hesaplaşmalar içinde en büyük uğraşısı, ölen ünlü insanların biyografilerini yazmaktır. Sonunda, ünlü Vida Winter’dan aldığı bir davet mektubu hayatında yeni bir sayfa açar. Geçmişi karanlıklar ve çelişkilerle dolu olan kadın, Margaret’ten kendisinin biyografisini yazmasını ister. Vida ve Margaret’in geçmişlerine yaptıkları bu yolculuk, ikisinin de içindeki karanlığa ışık tutacaktır. İki kadın, peşlerini bırakmayan hayallerle boğuşarak sonunda kendi gerçeklerine ulaşırlar.
On Üçüncü Hikâye, gotik öykülerle dolu başarılı bir ilk roman çalışması.
Bu kitap Kitaplık Kedisi Reading Challenge 2021 kitaplarından biri. Siz de katılın, 2021 boyunca birbirinden enfes yazarları keşfedip, onların büyüsüne kapılın. 2021 kitaplarla mutlu olacağımız ve edebiyatın nimetlerinden faydalananacağımız bir yıl olsun!