Mektupların Romanı – Mihail Şişkin

Mektupların Romanı tam vaktinde okuduğum, yardımıma koşan ve beni bana herkesten çok daha iyi anlatan kitaplardan biri oldu. Elbette her okuyucu okuduğu romanla hayli kişisel bir ilişki kurar. Kitapta bazen duymak istediklerini duyar, bazen de duymak istediğini bile bilmedikleriyle karşılaşır. Mektupların Romanı şu sıralar içinde bulunduğum duygu karmaşasına daha net, daha yakından bakmamı sağladı. Her sayfada başka bir düğüm çözüldü içimde; bazı cümlelerde ve bazı paragraflarda midemde kelebekler uçuştu. Bu kitabın ben şu sıralar yaşadıklarımı daha iyi anlayayım diye yazıldığına inanmam da çok uzun sürmedi. Beni fazlaca derinden yakalayan bir roman oldu bu anlayacağınız.

Mektupların Romanı, adı üstüne, mektuplardan oluşan bir roman. Vovka ve Saşenka birbirlerine yazdıkları mektuplarda tüm dünyalarını paylaşıyorlar birbirleriyle. Ancak bir yerden sonra, yavaş yavaş, birbirlerinden ziyade kendilerine yazmaya başladıklarını fark ediyoruz. Özellikle savaşta olan Vovka, hayatta kalabilmek, kendini hatırlamak ve aslında varolmak için yazıyor. Vovka’nın mektuplarında savaşın acımasızlığını ve anlamsızlığını iliklerine kadar hissediyor insan. Bir askerin gözünden tüm detaylarıyla Çin’de yaşanan o çaresizliği ve bu askerin tek isteğinin sevgilisinin yanında olmak istediğini okumak insana bambaşka bir perspektif sunuyor açıkçası.

Mektupların Romanı - Mihail Şişkin

Saşenka’nın bölümleri ise aile, kayıplar, ilişkiler, evlilikler ve bir kadının hayatı üzerine çokça düşündürdü beni. Roman bittikten sonra üzerine düşününce Şişkin’in bir kadını böylesine gerçekçi yazabilmesine hayran kaldım. Uzun süre uzak mesafeli ilişkiler yaşamış bir insan olarak mektupların ve yazılanların kıymetini çok iyi bilirim. Yazmak ruha çok iyi gelse de dokunmanın ya da sevgilinin dizlerine yatmanın yerini tutamıyor ve insan bir yerden sonra yazdıkları arasında çırpınırken buluyor kendini. Şişkin ise müthiş bir romancı ne kadar iyi çırpınırsa o kadar iyi çırpınıyor. Ve benzer şeyler yaşamış okurları kıskıvrak yakalıyor.

Mektupların Romanı’nı duygudurumumdan ötürü uzun bir sürede okumak zorunda kaldım. En son yüz sayfayı bir oturuşta bitirdiğimde kitabı hemen özlediğimi ve tekrar okumak istediğimi gördüm. Kalbim kırılmış ve aynı zamanda mutluluktan tekrar birleşmiş gibiydi. Bunun bir tasviri var mı gerçekten? Bilemiyorum. Saşenka ve Vovka sadece bulundukları farklı yerler açısından değil, aynı zamanda tamamen farklı zamanlarda yaşıyor gibi göründükleri için zamansal olarak da ayrılırlar birbirlerinden. Zaten farklı mekanlarda veya yaşlarda olanlar, zamanlarını da farklı geçirmezler mi?

Mektupların Romanı’nı okurken sık sık ara verip annemle konuşmak, ona her şeyi anlatmak ve aramızdaki anne kız ilişkisini sonsuza dek değiştirecek cümleler kurmak istediğimi fark ettim. Sasha’nın annesini ve babasını kaybını öyle güzel anlatmış ki Şişkin, ben de ileride pişman olmayayım diye, en büyük sırlarımdan en büyük utançlarıma kadar hayatımdaki her şeyi anneme anlatmak istiyorum şimdi. Umarım bu cesareti bulabilirim. Eh, bir roman insanın hayatını ne kadar değiştirebilirse Mektupların Romanı o kadar değiştirdi ve değiştirecek hayatımı. İyi ki okudum ve iyi ki tekrarlarca okuyacağım dediğim nadir kitaplardan biri oldu. Uzun zamandır kendimi bu kadar mutlu, duygularından emin ve kendiyle bir hissetmemiştim. İyi ki edebiyat var, iyi ki hepimize büyülü aynalar tutuyor kitaplar. En kısa zamanda, mutlaka okuyun derim. Barışla!

Not: Mektupların Romanı, hakkında yazdıkça hakkını veremediğimi düşündüğüm romanlardan biri oldu. Kitapta incelenecek, üzerinde durulacak o kadar çok şey var ki hangi birine değineceğimi şaşırdım. Sonunda beni en çok etkileyen taraflarına yer verdim. Ancak siz okuduğunuzda kim bilir neler bulacaksınız onu da merak etmiyor değilim. Her okumada farklı bir şeyler bulunacak romanlardan biri bu.

Jaguar Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Mektupların Romanı – Mihail Şişkin

“Bugüne kadar başından geçenlerin sözcüklerle anlatılabileceği fikrine kapılırsan, bil ki başından hiçbir şey geçmemiş demektir.”
Vovka, bir mektubunda böyle seslenir Saşenka’sına. Kelimelerin yetersizliğinden bahseder. Ne var ki, elinde kâğıt ve kalemden başka bir şey yoktur. Kendi hayatı ile “hayat” arasında açılan uçurumu mektuplarla aşmaya çalışır. Tıpkı, sevgilisi gibi… 
Vovka, savaşın ortasından, Çin’in kuzeyindeki cephelerden yazar. Onun biricik Saşenka’sıysa uzaktan bakıldığında sıradan görünen -fakat hiç de öyle olmayan- hayatını ve kendi yaşam savaşını anlatır. Birbirlerinden uzak iki insan, kendilerinden ve geçmişlerinden bahsettikçe, aslında bilinçlerinin üzerindeki tülü de kaldırırlar yavaş yavaş. Fakat araya yalnızca savaş ve ayrılık değil, yerinden çıkmış zaman da girer. 
Hayal gücünden başka hiçbir güçleri kalmayan iki âşığın, her biri kurgu harikası olan mektupları, devasa bir romanı satır satır örerler böylece.

Rusya’nın en önemli üç edebiyat ödülüne de layık görülen tek yazar olan Mihail Şişkin, büyük bir edebiyat geleneğini, benzersiz bir hayal gücüyle ve kendisine has yeniliklerle buluşturuyor.

Bu kitap Kitaplık Kedisi Reading Challenge 2022 kitaplarından biri. Siz de katılın, 2022 boyunca birbirinden enfes yazarları keşfedip, onların büyüsüne kapılın. 2022 yılını keşiflerin ve yeniliklerin yılı ilan ettim; siz de kitaplarla ve edebiyatla keşifler yapın ve hayatınıza yenilikler katın!

Menüye dön