İlk kez Marc Levy okudum ve sanırım yanlış bir kitabıyla başladım okumaya. Gölge Hırsızı, “başladım madem bitireyim” diyerek okuduğum bir kitap oldu ne yazık ki. Birşeyler eksik bu kitapta, tamamlanamamış gibi sanki. Yine de düşünmeden edemedim, eğer 13-14 yaşlarımda okusaydım eminim çok severdim. Aradan onca müthiş kitap geçmeseydi, iyi bir kitap olduğunu düşünebilirdim.
Berbat bir kitap değil Gölge Hırsızı ama işte çok ve iyi kitaplar okuyan bir insansanız eğer size oldukça sıradan, sırf yazmış olmak içim yazılmış bir kitap gibi gelecektir. Buna rağmen, gençlere iyi gelecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. Hayat uğraşısı içinde, neyin önemli neyin önemsiz olduğuyla ilgili bir yol gösterici olabilir. Oldukça rahat okunduğunu da belirtmem gerek, kısacık bir kitap zaten.
İlle de okuyacağım diyenlere şimdiden keyifli okumalar. Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı da aşağıda.
“Sen benim gölge hırsızımsın; nerede olursan ol, seni bulacağım.”
Babası tarafından terk edilmiş, çocukluğu boyunca annesiyle birlikte sıradan bir kasabada yaşayan kahramanımızın özel bir yeteneği vardır: Peşine gölgeler takılır, ona hep bir şeyler fısıldar…
Yıllar geçmiş, bahçesindeki kestane ağaçlarının altında oturduğu okulunu, babasıyla annesinin birbirlerini sevdikleri zamandan kalma o soluk fotoğrafları ardında bırakarak yeni bir hayata başlamıştır. Ne var ki tekdüze hayatı ve bir türlü ismini koyamadığı ilişkisiyle içindeki özlemi dindirememekte, ona fısıldayıp duran gölgelerden bir türlü kurtulamamaktadır.
Bir kıyı kasabasına yolunun düştüğü bir gün, hüzün dolu geçmişinin, peşini bırakmayan gölgelerin sırrı yavaş yavaş çözülmeye başlar. Yıllar önce geldiği bu kumsalda, gölgelerinin birbirine karıştığı ilk aşkının izini bulacak ve onun peşine takılacaktır.
Belki de, bir sandığın içine sakladıkları o uçurtmayı yerinden çıkarmanın zamanı gelmiştir artık…
Gölge Hırsızı, ardımızda bırakamadığımız anları, anıları ve aşkları anlatıyor. Yani peşimize takılan, kurtulamadığımız gölgeleri…