Leopar İtalyan yazar Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın ölümünden sonra 1958 yılında yayımlanan bir kitabı. Önce iki büyük yayınevi tarafından reddedilen kitap üçüncü yayınevi tarafından basıldığında İtalya tarihinde en çok satan kitap oldu. Aynı zamanda modern İtalyan edebiyatının en önemli romanları arasına girdi. 2012 yılında The Observer Leopar’ı 10 en iyi tarih romanı arasında gösterdi.
Leopar ve Sicilya
Leopar’ı satın alalı çok oldu ancak uzun bir zaman kitaplıkta okunmayı bekledi. Bir yerde hakkında yazılmış enfes bir yazı görünce artık okumam gerektiğini anladım. Aralık ayının son günlerinde hazır havalar da soğumuşken hiçbir şey dikkatimi dağıtamaz ve kitabı sıkılsam da okuyabilirim diye düşündüm. Böyle düşündüm çünkü genelde bu tür kitaplar okurken sıkıldığımı fark edeli çok oldu. Daha fazla yanılamazdım sanırım. Leopar sıkıcı olmak bir yana insanı sarıveren bir kitap. 1958’de yazılmış olmasına rağmen 1860 yılında Sicilya’da geçiyor. Soylu Salina ailesinin öyküsünü ve karşılaştıkları değişimi anlatıyor birbirinden çekici karakterli ile. Hikaye hem aşk hem de Sicilya ve İtalya’nın politik durumu arasındaki dengeyi çok iyi bir şekilde kuruyor. Leopar adlı bu kitabın neden bu kadar sevildiğini ve bolca övüldüğünü anlamak hiç güç değil inanın. Daha ilk birkaç sayfada yazarın farklı yaklaşımı ve hikaye insanı hemen pençelerine alıyor. Öneririm.
Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, her şeyi değiştirmeliyiz.
– Lampedusa
Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Leopar – Giuseppe Tomasi di Lampedusa
Bazı eleştirmenler, “Leopar”ın yalnız İtalyan değil, dünya edebiyatının bir başyapıtı, 20. yüzyılın en önemli romanlarından biri olduğunu ileri sürer. Roman, Sicilya’da Bourbon Krallığının çöküş yıllarında soylu bir ailenin, özellikle de ailenin reisi Prens Fabrizio Salina’nın yaşamöyküsünü anlatır. 70 yaşına gelmiş, ilginç özellikleri ve uğraşları olan Fabrizio Salina, soylulara özgü dünyanın çöküşüyle birlikte yavaş yavaş ilerleyen kendi çöküşünü de hüzünle yaşar. Israrla sürdürdüğü geleneklerin, içine kapandığı görkemli dünyayı oluşturan öğelerin sessizce kayıp gittiğini, dönüşü olmayan sonun yaklaşmakta olduğunu gözler. Ne var ki, arkadan cıvıl cıvıl bir kuşak gelmekte, onun vaktiyle yaşadığı tüm duyguları, tüm heyecanları başka bir dekor içinde, başka koşullar altında onlar da tüm yoğunluğuyla yaşamaktadır. Bir yolculuk sırasında rahatsızlanarak, denize bakan bir otel odasında, dinlenmeye çekilen Prens, mumun, alevinin sönmek üzere olduğunu sezinler. Hayatının muhasebesini yapar ve “Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, her şeyi değiştirmeliyiz,” diye düşünür. “Leopar”, 60’lı yıllarda Lucsino Visconti tarafından beyaz perdeye aktarılmış filmde Burt Lancester, Claudia Cardinale ve Alain Delon rol almışlardı.