Kumların Kadını, yıllardır kitaplığımda bekleyen bir kitaptı. Geçtiğimiz günlerde, dışarıda yağmur yağarken gözüme ilişince, ironiye gülüp okumak istedim. Şu hayli yağmurlu ve soğuk Londra günlerinde gerçekten içimi sıcaktan kavuran bir kitap oldu. Ne yazık ki hayli büyük bir kum fobisi edinmeme de sebep oldu diyebilirim. Anlayacağınız, hem içimi daraltan hem de nur topu gibi bir fobi edinmeme sebep olan bir kitap var karşınızda. Kobo Abe, uzun zamandır okumak istediğim, o büyük Japon yazarlardan biri; ondan da böylesi bir kitap bekliyordum zaten.
Kumların Kadını, klostrofobisi olanlar tarafından asla okunmaması gereken bir kitap olmakla birlikte, benim gibi hayli etkiye açık kişilikler için de zararlı bir kitap. Şu yaşıma geldim, o kadar kitap okudum; hala her hücreme kadar yaşıyorum kitapta olan bitenleri. Böylesi kitaplar okuyunca da birkaç gün kendime gelemiyorum. Neyse! Gelelim Kumların Kadını’na. Böcek koleksiyonu yapan bir adam, evinden uzak bir sahilde, belirli bir böceğin izini sürmektedir. Ancak son otobüsü kaçırınca, sahildeki hayli fakir ve her yerleri kumla dolu olan derme çatma çukurlardan birinde misafir edilir. Ertesi gün tekrar böceğin peşinden gitmek istese de bir süre sonra köylülerin onun için farklı planları olduğunu anlar. Çukurdaki kadın ile birlikte, kumlardan kurtulmak ve her gün sonu gelmez bir şekilde kum temizlemek zorundadır. Kaçabilecek midir? Kitap, kum dolu. Daha doğrusu kitapta biraz ilerledikten sonra okurun da içi dışı kum oluyor. Kumun, sıcağın ve susuzluğun yarattığı o çaresizlik ve sıkışmışlık hissini ortadan kaldıramıyorsunuz. İnsanlara ve doğaya bambaşka gözlerle bakmaya başlıyorsunuz bir yerden sonra. Hiç iç açıcı bir şey değil elbette baktığınız, kum yetmezmiş gibi bir de canınız buna sıkılıyor. Ah bir de kitabın o sonu yok mu… İlk Kobo Abe kitabım beni allak bullak etti, umarım bundan sonrakiler daha kolay bir okuma sağlar. Keyifle!
Monokl Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Kumların Kadını – Kobo Abe
Japon Edebiyatının Kafkası Kobo Abe’den Unutulmaz Bir Roman: “Kumların Kadını”
Kumdan Bir Evrende: Bir Hayal, Bir Kadın ve Bir Böcekbilimci… Bir Dünya Klasiği!
“Hem dolambaçlı hem de bağımlılık yapıcı.”
-David Mitchell-
“Hem Poe hem de Kafka akla geliyor. Kobo Abe sayfalarda hiç dinmeden atan bir heyecan yaratıyor. Okudukça okuyorsunuz ve okuyorsunuz.”
-The New Yorker-
“Bazıları onda Kafka’nın bilinmeyene yönelik manipülasyonlarını, başkaları ise örneğin yarattığı kum çukuru metaforu ile Beckett’in esintilerini bulacak.”
-Saturday Review-
Bir ağustos günü bir adam ortadan kayboldu. Bir tatil gününde, buharlı trenle yarım günlük mesafedeki sahile doğru yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Ne kayıp başvurusu ne de gazete ilanları bir işe yaradı… Bu adamla ilgili vakada kayda değer bir ipucu yoktu. Ayrıca, günlük hayatında ortadan kaybolmak istediğini düşündürecek en ufak bir hâl veya harekete rastlanmamıştı. Doğal olarak, başlangıçta herkes gizli bir ilişkisi olabileceğini düşündü. Fakat adamın karısı adamın bu geziye böcek toplamak maksadıyla çıktığını söylediğinde, hem polisler hem de iş arkadaşları biraz hayal kırıklığına uğradılar…
Şüphesiz, kum yaşam için elverişli değildi. Peki, durağan hâl varlık için vazgeçilmez miydi? O tiksindirici rekabeti başlatan da sabit kalmaktaki ısrarımız değil miydi? Sabit olmayı bırakıp kendimizi kumun akışına bırakıversek rekabet de ortadan kalkacaktı. Gerçekte, çölde de çiçekler açıyor, böcekler ve hayvanlar yaşamlarını sürdürüyorlardı… Öyle ya, keşke kadına da bu manzaradan bahsedebilseydi. Gidiş-dönüş biletlerin asla işlemeyeceği kumun şarkısını, yanlış perdeden de olsa ona dinletebilseydi keşke. Oysa adamın tek yaptığı, yeteneksiz bir çapkını taklit edip başka bir hayatın yemiyle kadını avlamaya çalışmak olmuştu. Kumdan duvar, adamın ruhunu yakalamış, onu kese kâğıdındaki bir kediye çevirmişti.
-Kobo Abe-