Kralın Laneti – Will Heinrich

Kralın Laneti son dönemde okuduğum en ilginç ve ilginç olduğu kadar rahatsız edici olmayı başaran kitaplardan biriydi. Kitap boyunca sürekli bir şeylerin olmasını bekleyecek, bu esnada kendinizi daha yakından tanıyacak ve büyük ihtimalle de kendinizden çok korkacaksınız. Bir oturuşta bitecek, insanı sürükleyen bir kitap bu.

Kralın Laneti Mondrian’ın resimlerini gördükten sonra asla ressam olamayacağına inanan ve sonra babasının yolundan gidip avukat olan Joseph Malderoyce’un hikayesini anlatıyor. Tüm yaşananları Joseph’ten dinliyoruz kitap boyunca. Ailesini peş peşe tüberkülozdan kaybedince Joseph’a hayatı boyunca harcayamayacağı kadar yüklü bir miras kalıyor. O da bunca parası varken sevmediği bir meslek olan avukatlığı sürdürmek yerine, şehirden uzaklaşıp küçük bir kasabaya yerleşiyor. Bu kasabada ilginç bir evde, güzel bir çam ormanının yanında yalnız başına yaşamaya başlıyor. Kitap da bundan sonra hız kazanıyor. Bir sabah evinin verandasında uyuyan bir çocuğa rastlıyor Joseph. Bu çocuk ıslanmış, üşümüş ve dayak yemiştir, perişan görünmektedir. Joseph sonradan adının Abel olduğunu öğrendiği bu çocuğu evinde misafir eder. Bir zaman sonra Abel evin vazgeçilmezi haline gelir ancak geçmişi hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu çocuk, Joseph’ın hayatını hiç umulmayacak şekilde değiştirecektir. Sadece bir çocuk… Neler yapabilir dersiniz? Kitap sadece bir hikaye anlatmakla kalmıyor, okura nasıl bir insan olduğuyla ilgili de çok şey anlatıyor. Keyifle!

Will Heinrich kralın laneti

Olvido Kitap‘tan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Kralın Laneti – Will Heinrich

Çok genç yaşta resme başlayan ama Mondrian’ın resimleriyle tanışınca asla onun kadar iyi bir ressam olamayacağına karar verip resim yapmaktan vazgeçen Joseph Malderoyce, tüberküloza takıntılı şekilde merak duyan, felsefi görüşlü bir adamdır. Ailesinden yüklü bir miras kalınca, çalışmakta olduğu hukuk firmasındaki boğucu işinden istifa eder ve isimsiz bir ülkenin en kuzeyinde, adı sanı bilinmeyen bir kasabaya yerleşir. Orada, bir çam ormanının kenarındaki bir evde tek başına yaşarken, bir sabah, evinin verandasında uyuyan, fena halde dövülmüş bir çocuk bulur.

Kimsesiz ve yardıma muhtaç olduğu anlaşılan Abel, böylece Joseph’in hayatına girer ve çok geçmeden onun en yakın sırdaşı olur. Ama ilişkileri ilerledikçe, şeytani bir zekâsı olan Abel’ın davranışları tuhaflaşmaya başlar. Sonunda Joseph, evinde kendi eliyle beslediği bu sorunla yüzleşmek zorunda kalır: Bu, çocuktan olduğu kadar kendisinden de kaynaklandığı anlaşılan bir kötülüktür. Çok geçmeden Joseph, kontrol edemediği şiddet dolu fantezilerin esiri haline gelir.

Titizlikle işlenen ve son derece tüyler ürpertici olan bu çağdaş roman, insanın gerçek doğasını ve ruhunun en karanlık ve en kuytu köşelerini irdeleyen, kışkırtıcı ve sarsıcı bir erdemin hikâyesidir.

“Gerilim dolu bir peri masalı, bir aşk öyküsü… Elinize alınca bir gecede bitireceğiniz bir kitap, tıpkı çocukken yaptığınız gibi.”
-Andrew Sean Greer-

Menüye dön