Hermann Hesse’in Bozkırkurdu adlı kitabını alalı uzun zaman oldu. Neden bilmem elime sürekli gelse de şimdi değil diye yerine bıraktım hep. İyi ki de öyle olmuş. Okumak için daha doğru bir zaman olamazdı diye düşünüyorum. Dışarıda buz gibi soğuk, kitabın size hissettirdiklerini daha çarpıcı kılıyor. Eh bir de tabi yaş unsuru var.
Bu roman hepimizi anlatan bir roman. İnsanın kendini, toplumu, yaşayış biçimini yargıladığı bir zaman muhakkak olmuş ve olacaktır da. İşte tam da bu noktada edebiyatın evrenselliği, insanlığı çıkıyor karşımıza. Hepimizin içinde farkı farklı karakterler oluşu, tüm bu karakterler ile uyum içinde yaşamaya çalışırken bir de topluma ayak uydurma çabamızı, Kitabın ana karakteri Harry Haller’dan dinlemek gerek. İlk kez 1927’de basılmış, hala büyük övgüyle karşılanan bu kitap, çok gecikmeden yirmili yaşlarda okunmalı diye düşünüyorum. Hem büyüsünü kaybetmeden hem de çatışmalara inat…
1961’de Hermann Hesse kitap hakkında şöyle demiştir;
“(…) okurlarımın çoğu Bozkırkurdu’nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yokolmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim.”

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Hermann Hesse – Bozkırkurdu
“Bozkırkurdu’nun, deneysel cesaret anlamında Ulysses’ten aşağı kalmayan bir yapıt olduğunu söylemeye gerek var mı? Bozkırkurdu, okumanın ne demek olduğunu uzun zamandır ilk kez hatırlattı bana.”
“Harry kendi içinde bir ‘insan’ bulur, düşüncelerden, duygulardan, uygarlıktan, dizginlenmiş ve yüceltilmiş doğadan kurulup çatılmış bir dünyadır bu; ayrıca, bir ‘kurt’ bulur içinde, içgüdülerden, vahşilikten, acımasızlıktan, yüceltilmemiş, yontulmamış doğadan bir dünya bulur. Varlığının böyle açık seçik ikiye ayrılmasına, birbirine düşman iki yarıma bölünmesine karşın, yine de kurt ile insanın bazı mutlu anlarda birbiriyle kardeş kardeş geçindiğini görür.”
Uçarı bir “yaşam” insanı olmaya kalkışan katıksız bir “düşün” insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu’nun hikayesi. Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat.