Hay-on-Wye, çoğu bibliyofilin rüyalarını süsleyen, İngiltere’nin Galler sınırına yakın, yemyeşil ve küçük bir kasaba. İkinci el kitaplardan nadir kitaplara kadar her türlü kitabın sokaklar, bahçeler ve kalelere serpilmiş olduğunu düşünün… Kendine özgü cafeleri, ilginç kitap dükkanları, festivalleri ve insanlarıyla rüya gibi bir kasaba burası. Dünyada yaşayacak bir yer arıyorsanız sanırım gitmeniz gereken yer burası olmalı. Hem doğası hem de kültürel etkinlikleriyle insanın aklını başından alıyor.
Hay-on-Wye ikinci el ve nadir kitaplar arayanların sürekli ziyaret ettiği bir yer. Kitap koleksiyonerlerinin hac ziyareti yaptıklarını söylesek de pek abartmış olmayız. Oldukça sevimli ve sakin bir yer olduğundan çoluk çocuk gidilebilecek bir yer. Herkes için çekici bir tarafı var anlayacağız. Bazı kitapçılar kendini türlerle sınırlandırmış olsa da genel olarak her şeyi satanları da var. Büyük olanları yılın 365 günü hizmet verirken yaz aylarında da gece yarılarına kadar açık kalıyorlar. Bir de pazarları var ki her şey yerel ve doğal. Yeni tutulmuş taze balıklar, çeşit çeşit peynir ve bol süt ürünü, ev yapımı tatlılar, çiçekler, fidanlar, sebzeler, meyveler, çeşitli antika eşyalar, değişik tekstil ürünleri ve çok daha fazlası.
Hay-on-Wye Kralllığı
Hay-on-Wye’in hikayesi Richard George William Pitt Booth’un 1962’de eski itfaiye binasını satın alıp bir kitapçı açmasıyla başlıyor. Eski ve şimdinin parasız aristokratlarının evlerindeki kütüphanelerden topladığı oldukça değerli kitapları ucuza satın alıp bunları kağıttan altına dönüştebilen bir adam Booth. Bu dahiyane fikri sonrasında 10 seneden daha az süre içinde Hay Kalesi’ne yerleşen Booth, Rolls Royce’unun da keyfini çıkarıyor. 1 Nisan 1977’de kendini bağımsız Hay-on-Wye’in kralı ilan eden Booth, bu kasabanın popülerliğini de iyice artırmış oluyor. Böylece Hay-on-Wye binlerce kitaba ev sahipliği yapacak, festivalleri ile kitapseverlere kucak açacak bir yer olarak yeniden doğuyor.
1988’den beri kitap festivali düzenlenen kasabaya, yıllardır ünlü yazarlar ve kitap severler akın ediyor. Sadece kitap severler değil, yemyeşil bir kasabada dinlemek, yürümek, fotoğraf çekmek isteyenler için de birçok seçenek var. Burada yaşamak nasıl olurdu acaba? Hani Tekirdağ’a girdiğinizde anason kokusun alırsınız ya, burası da muhtemelen buram buram kitap kokuyordur! Bir de tabi çiçekleri unutmayalım.
Bu küçük yerleşimde kabaca 1500 kişi yaşıyor. Küçük olduğundan bir öğleden sonrasında rahatça gezilebilir. Kasabanın kitapçılarının çoğu birbiriyle kesişen dar sokaklarda yer alıyor ve kalenin aşağı kısmında bulunuyorlar. Sokakların isimleri de kayda değer; Bear Street, Lion Street, Butter Market, and Bull Ring. Kasabada kalmak için otel rezervasyonunuzu -özellikle festival zamanıysa- yıllar öncesinden yapmanız gerekiyor. Ancak otel bulamazsanız bolca kamp malzemesi satan dükkan da bulabilirsiniz, önceden de belirttiğim gibi doğası çok müsait. Ne dersiniz, bir gün gidip görmeye değmez mi?