Görmek Jose Saramago’nun Körlük’ten sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Körlük‘ü yıllar önce Türkçe çevirisinden okumuş, yazara hayran kalmıştım. Hayran kalmaktan öte, üzerimdeki etkisi unutamayacağım bir deneyime dönüşmüştü; beni korkutmakla beraber bana büyük haz vermişti. Bilmem hiç böyle bir kitapla karşılaştınız mı? Körlük’ten sonra Görmek’i okumaya cesaret edemedim, Saramago’yu hep Körlük’le anmak istedim ancak dayanamadım. İyi ki dayanamamışım. Görmek, Saramago’nun dehasının ışıl ışıl parladığı kitaplardan biri.

Görmek Lizbon seyahatimde yanıma aldığım tek kitap oldu; Saramago’yu memleketinde okumak istedim. Daha ilk sayfalarından çığ gibi büyüyecek bir kitap olduğunu anlamamla biraz korka korka okumaya devam ettim. Düşünsenize, körlükten henüz dört yıl önce kurtulmuş bir şehirde seçim yapılıyor. Sayım bitince görülüyor ki oyların %70’i boş. Elbette güç sarhoşu otoriteler hemen olağanüstü hal durumuna geçiyorlar. İnsanları kaosa sürüklemek adına her ortamı hazırlamalarına rağmen ortaya kaos çıkmayınca kontrolü ele alıyor ve kaos için ne gerekiyorsa yapmaya başlıyorlar. Saramago’nun dehası her sayfada okura göz kırpıyor. Ne yazık ki bu aşinalık, bu dünya düzeni de okuru kapkara sulara daldırıyor.
Saramago’nun diline alışmak biraz zamanınızı alabilir ancak lütfen pes etmeyin derim. Çok sevecek, ilham alacaksınız. Keyifle!

Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Görmek – Jose Saramago
Körlük’ün adı bilinmeyen ülkenin adı bilinmeyen kentindeyiz yine. Üstelik yaşanan trajedinin üzerinden çok da geçmemiş, uyandırdığı dehşetin hatırası taze, mağdurları da hâlâ sağken yeni bir felaket, daha doğrusu olağandışı bir hal geliyor kentin başına. Seçim yapılıyor, sandıklar kuruluyor.
Ancak beklenmedik bir şey oluyor ve oyların büyük çoğunluğu boş çıkıyor. Hükümet bir komplo şüphesiyle derhal teyakkuza geçerek bu beklenmedik durumu siyasal düzenin çarkları içinde öğütmeye çalışıyor; sonuç alamayınca da çareyi sıkıyönetim ilan ederek kenti terk etmekte buluyor. Fakat beklentinin aksine, düzenin yokluğunda düzensizlik baş göstermeyince, onu çıkarmak da yine siyasal erke düşüyor.
Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz eserinde, hamaset denen düşünce fukaralığının ve onun kovuklarında yuvalanan güç saplantısının ipliğini pazara çıkarıyor. Fars hiç bu kadar trajik anlatılmamıştı.