Franny ve Zooey – J. D. Salinger

Franny ve Zooey J. D. Salinger’ın yıllar sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Uzun zamandır kitaplığımda okunmayı beklese de ne yazık ki bir türlü elim gitmiyordu bu yazara. Ancak Kenneth Slawenski’nin yazdığı Üzüntü, Muz Kabuğu ve J.D. Salinger‘ı okuduktan sonra artık Salinger okumam gerek diye düşündüm. İçimden bir ses Salinger’a biraz geciktiğimi söylese de sesi elimden geldiğince susturdum. İyi de etmişim. Salinger’a geç kalmamıştım. Onu ne yazık ki çok sevemememin nedeni bu değildi.

Franny ve Zooey - J. D. Salinger

Franny ve Zooey enfes bir şekilde başladı. Franny kısa öyküsünü okuyup bitirdiğimde iyi ki Salinger okumuşum dedim ancak Zooey’e başladığımda işler değişti. Neredeyse biraz sürünerek okuduğum Zooey’i ve aslını isterseniz tüm bölüm boyunca neden yeteri kadar zevk alamadığımı anlamakta da zorlandım. O yüzden kitabı okuduktan hemen sonra hakkında yazmamaya karar verdim.  Şimdi aradan günler geçmiş olsa da kitap hakkında hala çok sevimli şeyler düşünmüyorum. Sanırım ben Salinger’ın öykülerini diğer türlerine tercih edenlerdenim. Yine de çok uzatmadan Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı da okumak istiyorum. Umarım bu kitapta farklı bir yakınlık kurabiliriz. Keyifle!

Franny ve Zooey - J. D. Salinger

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Franny ve Zooey – J. D. Salinger

Glass’lar; öncesi, savaş ve sonrası ile 2. Dünya Savaşı’nın “yaralanmış” kuşağının yedi “tuhaf” kardeşli “tipik” bir ailesi… Ölümler, intiharlar, güvence aranan mistik savruluşlar ve aşklar arasında, hayatla yaşanan yüksek voltajlı ve suskun uyumsuzluklar, sessiz çıldırma eşikleri… “Biz dördümüz, birbirimize yakın kan bağıyla bağlıyız ve bir tür deruni aile diliyle, iki nokta arasındaki en kısa mesafenin neredeyse tam bir daire olduğu bir çeşit romantik geometri ile konuşuruz. Son bir uyarı sözü: Aile soyadımız Glass. Bir dakika sonra, Glass erkeklerinden en genci, yaşayan büyük ağabeyi Buddy Glass’ın kendisine gönderdiği aşırı derecede uzun mektubu okurken görülecek (…) Bana söylediğine göre, mektubun üslubu, bu anlatıcının üslubuna ya da yazılı üslupçuluğuna, rastgeleliğin adamakıllı ötesinde bir benzerlik gösteriyormuş; genel okur da hiç şüphesiz, mektubun yazarı ile bendenizin aynı kişi olduğu sonucuna balıklama atlayacaktır. Atlayacaktır ve maalesef atlamalıdır da”… Nicedir, bir 20. yüzyıl “modern-klasik”i olarak anılan “kırk yıllık suskun” J. D. Salinger’dan, hayat üstüne, sanki kendi geleceğini de okuduğu tedirgin, derin, acı iki uzun “hikaye”.

Menüye dön