Massimo Montanari Bologna Üniversitesi’nde bir ortaçağ tarihi profesörü ve aynı zamanda yiyecek araştırmalarında dünyanın en çok tanınan uzmanlarından. Aynı zamanda Food & History adlı ünlü derginin kurucularından ve editörlerinden biri. Food is Culture ise Montanari’nin en çok okunan kitaplarından biri olarak biliniyor. Benim bu kitabı okumam da gastronomi alanında yüksek lisans yapan kuzenim sayesinde gerçekleşti. İyi ki okumuşum, yiyeceğin hayatımızdaki yerini düşününce gerçekten büyük bir kültürü çoğu zaman ihmal ettiğimizi gördüm.
Kitap yiyeceğin kısa bir tarihi ile başlıyor. Zaman ve mekan ile ilgili kısa iki bölüm benim favorim. Yiyeceğin artık ne zamana ne de mekana göre insanlar için uygun olup olmaması gibi bir problemin ortadan kalktığını anlatıyor. İlk insanlardan günümüze kadar olan değişimini de hoş bir şekilde değerlendiriyor. Yiyeceğin sınıflar arasındaki farkı nasıl anlattığını ve zamanla neye göre değişim gösterdiğini açıklıyor. Kral Theodorus’un bakanı Cassiodorus altıncı yüzyılda şöyle belirtmiş: “Sadece sıradan insan yerel çevresinin sunduklarıyla yetinir. Prensin masası, biri o masayı gördüğünde hayret edecek kadar çok çeşit sunmalıdır.” Ancak artık dünyanın her yerinde birbirinden farklı yiyeceklere ulaşmak mümkün. Bulunduğunuz coğrafyada yetişsin ya da yetişmesin, hepsi bize bir uçak, gemi ya da tır kadar uzak. Artık hangi yiyeceğe yerel hangisine egzotik diyeceğimizi bilemez duruma geldik. Bir de kışın çilek yiyebiliyorken yazın istersek rahatlıkla brokoli de yiyebiliriz. Aslında yiyecek açısından bakıldığında dünya global bir köy haline geldi. Büyük süper marketler sayesinde dilediğimiz her yiyeceği ister bizden kilometrelerce uzakta yetişiyor olsun ve ister mevsiminde olmasın rahatlıkla bulabiliyoruz.
Massimo Montanari ve Food is Culture’a sığdırdıkları
Massimo Montanari çatalın hangi ihtiyaç sonucunda ortaya çıktığını, etin sembolik gücünü (ve değişimini), sıcak ve soğuk yiyeceklere atfedilen kültürel tavrı, yiyecek ve sınıf ayrımı arasındaki bağlantıyı, belli yiyeceklerin sembolik özelliklerini ya da dini bayramların ekonomik getirilerini zengin bilgi birikimiyle çok hoş bir şekilde anlatıyor. Food is Culture doğayı ve bize sunduklarını yüzyıllardır nasıl değiştirmeye ve kendimize uydurmaya çalıştığımızı eğlenceli bir şekilde anlatırken gelecekte neyin nasıl olacağını da düşündürtüyor. Yiyecek ve yemek kültürüyle biraz da olsa ilgileniyorsanız okumanızı öneririm. İlginç keşifler yapmanıza yarayabilecek, küçük ve bilgi dolu bir kitap bu. Keyifle!
Kitap ne yazık ki dilimize çevrilmemiş. Uzunca bir süre çevrileceğini de hiç sanmıyorum. Ancak İngilizce çevirisini şuradan satın alabilirsiniz: Food is Culture – Massimo Montanari