Her okuduğumda, hatta her adını duyduğumda bir yumru gelir oturur koynuma. Nefes alırım almasına da, o yumru her nefeste biraz daha büyür, biraz daha… Hemen gözlerim dolar, engel olamam hiç. Bu durum bazı arkadaşlarıma çok sempatik gelir, beni içlerine sokup saklamak, korumak isterler. İşte tam da bu nedenden dolayı, Sabahattin Ali hakkında yazılanları nadiren okurum. Filiz Ali’nin şahane kitabı Filiz Hiç Üzülmesin’ini bu kadar ertelemem bundandır.
Filiz Ali’nin gözünden babasını, Sabahattin Ali’yi görmek benim için hem çok hoş hem de çok hüzünlüydü tahmin edilebileceği gibi. Çoğu baba kız ilişkisi gibi, onlarınki de güçlü mü güçlü, keyifli mi keyifli. Derya deniz, sevecen bir baba; babasına aşık kendi aleminde küçük bir kız… Derken…
Filiz Ali, bu kitapla sadece babasını değil, tüm ailesini ve dostlarını da paylaşıyor. Onlarla yaşamış gibi yaptım kitap boyunca, onlarla gezdim, muhabbetlerine katıldım ve güldüm, güldüm, güldüm… Aydın bir aile, sıkı dostluklar, mutlu fotoğraflar, siyaset denen illetten geriye kalanlar ve karanlık bir son. İnadına lanet etmeyeceğim, inadına beddualarımla kutsamayacağım. İstemezdi hiç eminim.