Öykü severlerin ellerinden düşüremeyeceği bir dergi buldum. Dünyanın Öyküsü! Hazır yaz da gelmişken, parklarda, kafelerde, en güzeli de balkonda taze demlenmiş bir çay ile keyifle okuyacağınız bir dergi bu. İki ayda bir çıkan dergi, öyküleriyle ve dosya konularıyla dolu dolu.
Kendi adıma günde en fazla bir tane öykü okuyabiliyorum. Öykü üstüne öykü okumak altından kalkabildiğim bir durum değil ne yazık ki. Öykünün anlattıklarını, hissettirdiklerini ve büyüsünü bozmamak adına günde bir tane ilaç niyetine okumak en iyisi. Böylesi çok daha güzel oluyor. Dünyanın öyküsü ise, içindeki birçok farklı yazarın öyküleri ile tam da istediğim toplama bir kitap gibi. Bir yazarın kitabını alıp sadece onun öykülerini okumak yerine farklı farklı yazarları okumak, yeni tatlar keşfetmek harika oldu benim için. Kaçırmayın derim.
Dünyanın Öyküsü’nün ikinci sayısının basın bültenini aşağıda bulabilirsiniz. Keyfile.
Dünyanın Öyküsü, felsefesi ve düşleriyle hayat bulduğu Uluslararası Ankara Öykü Günleri’nin on ikincisi, 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün on birincisiyle yola çıktı. Günüyle, günleriyle, dergileriyle öykü edebiyatımızın deneyimine ve birikimine dayanan dergi, farklı kuşaklardan edebiyatçılarla yola çıkarken, adına uygun olarak “yeni” düşler kuruyor, “yeni” çalışma biçimleri deniyor.
Öykünün arayışı ve yaratma serüveni insanın ortak arayışına işaret ediyorsa, öykücülüğümüzün serüveni öykünün “büyük” serüveninden soyutlanabilir mi? Soyutlanamazsa, öykücülüğümüzün birikimine dayanmamız kadar dünya öykü edebiyatının birikimine de dayanmamız gerekiyor. Dergi buradan hareketle, diller ve kültürler arasında köprü olmak, dünyanın öykülerini sayfalarına taşımak istiyor. Laghzali, Çipçikov, Ecovoiou, Enev, Kawabata, Alyoşa, Monterroso, Kraeftner ve Gavrilov;öyküleri derginin sayfalarına taşınan yazarlar. Dünyanın Öyküsü çok sayıda öykücümüze yer açıyor.
Aralarında öykünün ustaları kadar yola yeni çıkanlar da var. İnsan öyküsüyle var, diye yola çıktık. Çalışma gruplarıyla da varız, diye yolumuza devam ediyoruz. Cape Town, Moskova ve Lefkoşa’nın da dahil olduğu 29 kente yayılmış olan çalışma grupları dergiye yatay hareketlilik sağlarken, sadece coğrafi sınırları değil, derginin de sınırlarını zorluyor. Çalışma grupları, hem ayrık otlarını anımsatır biçimde dağınık, hem de sarmaşık gibi sayısız noktada birbirleriyle bağlantılı; edebiyatın ve edebiyatçının özerkliğine saygı gösteren bir yapı içinde işliyor. Derginin dikey yöneliminin içinde başta ya da sonda olmayan, yaylalara benzeyen bu oluşumlar, öykünün hava aldığı mecralar olmakla birlikte, ortada ama arada kalmış değil; arayışlarla, araştırmalarla, yazınsal dil tartışmalarıyla zenginleşen, kentleri de zenginleştiren alanlar. Barış kültürüne de katkı sağlaması beklenen grupların varlığı yol boyunca edinilecek çalışma kültürüne bağlı hiç kuşkusuz.
Bu çeşitlilik ve hareketlilik, dergiye kazandırdığı yepyeni bir enerjiyle öykünün sınırlarını da zorluyor: “Kısa/Küçürek/Mikro Öykü” dosyası, yazarlara ve okurlara türlerin demirden kafesler olmadıklarını kuramsal yazılar ve nitelikli örneklerle bir kez daha anımsatıyor ve kendi gerçekliğini kurgulayıp dayatarak sürekli küçülen dünyaya “öykünün içinden” yanıt veriyor.
“Soruşturma”lara alışık olmakla birlikte, pek de alışılmış bir soruya yanıt vermediğinin farkında olan edebiyatçıların okur olarak yönelimlerinin çeşitliliğine mercek tutarken, öykülerin görünür olmasına çalıştık.
Bir tür edebiyat örgütlenmesini de başlatan Dünyanın Öyküsü, yeni düşler doğuran düşleriyle bir dergiden daha fazlası, bizce. Çünkü dergi, öyküyü ve onun serüvenini hayatla edebiyatın buluştuğu köprüde kavrıyor.
Genel Yayın Yönetmeni
Özcan Karabulut