Deliliğin Dağlarında – H.P. Lovecraft

Deliliğin Dağlarında okuduğum ilk H. P. Lovecrat kitabı oldu ve sanırım uzunca bir süre de böyle olmaya devam edecek. Lovecraft gerçekten nevi şahsına münhasır ve çok iyi bir yazar bunu hemen belirteyim ancak yazdığı tür itibariyle bana pek hitap etmiyor, o yüzden uzunca bir süre okumayı planlamıyorum. Buna rağmen insanların bu yazarı neden bu kadar çok sevdiğini anlamak hiç güç değil.

Deliliğin Dağlarında Lovecraft’ın her detayına kadar incelikle bezediği ve her detayını da okurla paylaştığı bir atmosfer yaratıyor. Güney Kutbu’na keşfe çıkan bir grup insanın başından geçen olayları okurken yazarın detaylı anlatımıyla kendinizi orada gibi hissedeceksiniz. Yani en iyi ihtimalle öyle olacak yoksa bunca detayın içinde bunalan da olacaktır muhakkak. Açıkça belirtmem gerekirse bu kitaptan gerçekten çok ama çok korkmayı bekliyordum. Yani en ufak şeyden bile korkan bir insan olarak (Jane Austen’in Northanger Abbey‘sinden korkmuştum hatırlarsanız) Deliliğin Dağlarında’yı okurken aman gündüz okuyayım, geceye kalmasın diye özendim hep. Elbette sabahın üçüne doğru bitirdim kitabı çünkü kendi sözümü dinlemeyi sevmem, durum böyle olunca yine korktum tabi. Yine de o kadar korkmadım. Aksine H. P. Lovecraft’ın hayal gücüne hayran kaldım, yarattığı o şehri görebilmek için neler vermezdim! Ama sadece şehri, diğer her şey geride kalabilir. Kitap hakkında daha fazla spoiler vermeyeyim, siz en iyisi gidin okuyun bunu. Zaten kısacık, hemen bitiveriyor. Ayrıca bu kitabın çevirisini üniversitede en çok sevdiğim öğretmenlerimden B. E. Alkım çevirdi. Tadına doyulmaz diyeyim. Keyifle!

Deliliğin Dağlarında - H.P. Lovecraft

İthaki Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Deliliğin Dağlarında – H.P. Lovecraft

Anlatmam gereken gerçeklerden kaçınılmaz olarak kuşku duyulacak; yine de eğer mantıksız ve inanılmaz gözüken şeyleri çıkaracak olsaydım, geriye hiçbir şey kalmazdı. Howard Phillips Lovecraft, küçük yaşta babasını kaybeden, gençliğinde de annesini akıl hastanesine uğurlayan yalnız bir adamdı. Büyükbabasının anlattığı korku öyküleri onun dehşetlere gebe hayal dünyasının kapılarını açtı. Hep içine kapanık biri oldu. Tek çaresi yazmaktı. 1920’li ve 30’lu yıllarda yazdığı öykülerle korku edebiyatına damgasını vurdu ve korku diye adlandırdığımız duyguyu yeniden tanımladı. Onun eserlerinin çoğu modern insanın adlandıramadığı dehşetler hakkındaydı. Deliliğin Dağlarında, adlandıramamanın yarattığı dehşeti bir bilim adamının, yani asıl işi tanımlamak ve sınıflandırmak olan birinin gözünden yansıtıyor okura. Tam da bu yüzden korku edebiyatının meselesi olan metinlerinden biri bu. Bilinmeyeni aydınlatma çabasının ve modern insanın umutlarının karşısında, derinden yükselen bir karanlığın ve sözcüklere dökülemeyen bir deliliğin öyküsü…

Bu kitap Kitaplık Kedisi Reading Challenge 2016 kitaplarından biri. Siz de katılın, 2016 boyunca birlikte yirmi enfes kitap okuyalım!

Menüye dön