Çileklerin İsyanı Massimo Montanari’nin Food Is Culture adlı kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Bu ilginç Ortaçağ tarihçisinin daha çok kitabını okumak için sabırsızlanıyorum açıkçası. Her kitabında akla hayale sığmaz şeyler öğreniyorum. Evet belki günlük sohbetlerde öğrendiklerimi birden bire ortaya atınca şaşkın bakışları üzerime çektiğim oluyor ama hepsine değer. Batı’nın sofra tarihi tuhaf olduğu kadar eğlenceli de. Bir tiyatro oyununun sahnesini mi okuyorsunuz yoksa bir kutlama yemeği mi anlayamayacaksınız. Tam da bu yüzden okumanız gerek diye düşünüyorum.

Yemek hiçbir zaman sadece yemekle ilgili değil. Hatta bizim kültürümüzde, bilmem dikkatinizi çekti mi, sevdiklerimizi beslemek isteriz bol bol. Değer verilen insanlara hep en zahmetli en lezzetli yemekler yapılır. Sosyalleştiğimiz anlarda da çoğu zaman hep yemek vardır. Özellikle akşam yemekleri misafir ağırlamak için mükemmel bir ortamdır. Özene bezene yemekleri hazır eder, sofrayı kurar, evi güzelce toparlar ve misafirleri bekleriz. Eskiden de böyleymiş ve bundan sonra da böyle olacak. Ancak Massimo Montanari’nin bu kitabını okuduktan sonra sofranın içerdiği diğer birçok şey hakkında paha biçilmez şeyler okuyacak ve eminim çok şaşıracaksınız. Dinden politikaya, ekonomiden insan ilişkilerine kadar her şeye değiyor sofra. İlgilileri mutlaka okusun derim. Keyifle!

Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Çileklerin İsyanı – Massimo Montanari
“Sessizlik lütfen, kulak veriniz.
Bırakalım, yıllar önce, herkesin yaşamının temel konusu olagelmiş sofralardaki ya da başka yerlerdeki yiyeceklere ve onların paylaşımına dair eğlenceli, etkileyici, eğitici ya da sadece tuhaflıklarıyla öne çıkan öykülerin (…) sözcükleri bizi sarıp sarmalasın.”
Dante, Napoli kralının konuğu olarak katıldığı şölende neden yemekleri üstüne başına sürmüştü? Ortaçağ’da çatal kaşık olmasına rağmen insanlar neden elle yemeyi tercih ediyordu? Kıtlık dönemlerinde mutfak nasıl bir yaratım alanına dönüştü? Antik ve Ortaçağ düşünürlerinin tatlara duyduğu yoğun ilgi nereden kaynaklanıyordu?
Bu ve benzeri soruların izini süren Ortaçağ tarihçisi Massimo Montanari, okuru da yanına katarak Batı dünyasının sofra tarihinde renkli bir yolculuğa çıkıyor. Yemek ve sofra kültürü üzerinden bir kültür tarihi okuması yapan Montanari tarihî belgeler, edebiyat metinleri, yemek kitapları gibi kaynaklardan yola çıkarak canlı bir anlatımla yeme içmenin salt beslenmek anlamına gelmediğini göz önüne seriyor.
Çileklerin İsyanı, sofranın ekonomiye, politikaya, toplumsal ilişkilere ve bir toplumun entelektüel, felsefi ve dinî paradigmalarına dair pek çok ipucu barındırdığını, yani sofranın aslında “dünya”yı anlattığını gösteren lezzetli bir şölen.