Broken April Man Booker ödüllü Arnavut yazar İsmail Kadare’nin okuduğum ilk kitabı oldu. Beni hem şaşırtan hem de hüzünlendiren bir kitap oldu bu. Türkiye’deki kan davalarına benzer feodal bir Kanun’dan bahsediyor yazar bu kitabında. Ancak ben hiç bu kadar detaylı bir Kanun duymamıştım ve öğrenmesi hayli ilginç oldu.
Broken April Mayıs ayını göremeyecek bir gencin hayli hüzünlü hikayesi yanında bir de Arnavutluk’taki Kanun’u en ince detaylarıyla anlatıyor. Abisinin öcünü almak için istemeye istemeye de olsa adam öldüren Gjorgu, Kanun’a göre belli bir süre öldürülme korkusu olmadan yaşayacaktır. Ancak onun da öldürülme zamanı gelecek ve diğer aile intikamlarını almak için onun peşine düşecektir.

Diğer yanda balayını bu asırlık kuralları ve kan davaları hakkında daha fazlasını öğrenmek isteyerek geçiren bir çifti okuyoruz. Bu çiftin yolları Gjorgu ile bir şekilde kesişiyor ve ikisinin de hayatını değiştiriyor. Aynı zamanda yeni evli çiftin de birbirleri hakkındaki düşünceleri artık onulmayacak şekilde evriliyor.
Broken April yukarıda yazanlar bir yana, okura tamamen Kanun hakkında bir şeyler öğretmek peşinde bir roman. Kanun hakkında öğrenirken elbette Arnavutluk hakkında da birçok şey öğreniyor insan. İlginizi çekerse kaçırmayın derim.
Yazarın birçok kitabı dilimize çevrilmiş olsa da bu kitabın çevirisini bulamadım. Eğer siz de benim gibi her ülkeden bir kitap okumak peşindeyseniz Arnavutluk için yazarın diğer kitaplarını öneririm. Keyifle!
New Amsterdam Books’tan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Broken April – İsmail Kadare
Two destinies intersect in Broken April. The first is that of Gjor, a young mountaineer who (much against his will) has just killed a man in order to avenge the death of his older brother, and who expects to be killed himself in keeping with the provisions of the Code that regulates life in the highlands.
The second is that of a young couple on their honeymoon who have come to study the age-old customs of the place, including the blood feud. While the story is set in the early twentieth century, life on the high plateaus of Albania takes life back to the Dark Ages. The bloody shirt of the latest victim is hung up by the bereaved for all to see-until the avenger in turn kills his man with a rifle shot.
For the young bride, the shock of this unending cycle of obligatory murder is devastating. The horror becomes personified when she catches a glimpse of Gjor as he wanders about the countryside, waiting for the truce of thirty days to end, and life with it. That momentary vision of the hapless murderer provokes in her a violent act of revulsion and contrition. Her life will be marked by it always.
Bu kitap Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap‘tan biri.