Bir Kalbin Çöküşü, Stefan Zweig’in uzun bir zamandan sonra okuduğum çok çarpıcı bir kitabı oldu. Bu elli altı sayfalık öykü, kısacık bir zamanda beni olduğum yerden bambaşka yerlere, bambaşka duygulara sürükledi. Herkesin muhakkak bir kitabını seveceğine inandığım bir yazar Zweig ve her kitabında beni tekrar tekrar baştan çıkarmayı başarıyor. Özellikle öykü severlerin mutlaka onu okuması gerek diye düşünüyorum ve bu kitap da eğer daha önce yazarı hiç okumadıysanız iyi bir başlangıç olabilir. Hem kısa, hem hem çarpıcı hem de akıldan çıkmayacaklardan biri.
Bir Kalbin Çöküşü, eşi ve kızı ile tatilde olan bir adamın, Salomonsohn’un hikayesini anlatıyor. Yazar Salomonsohn’un iç dünyasını bize olduğu gibi aktarırken, diğer karakterleri sadece yüzeysel olarak görmemize izin veriyor. Salomonsohn bu tatil boyunca eşinden ve kızından yavaş yavaş soğurken, hayatını da sorgulamaya başlıyor. Hayatı boyunca yaptıklarını neden yaptığını, şimdilerde ailesi ve diğer insanlara karşı nasıl olup da böyle görünebildiğine şaşırıyor. Evli barklı, yaşını başını almış bir adamın iç sorgulamalarını dinlemek ne kadar zevkli olabilir? İnanamayacağınız kadar! Açıkçası benim içim çok acıdı okurken. Siz de en az benim kadar duygusalsanız Salomonsohn’a acımadan ve dönüp hayatınıza şöyle bir bakmadan edemeyeceksiniz. Mutlaka okuyun derim; zaten kısacık, siz daha anlamadan bitiverecek. Keyifle!
Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Bir Kalbin Çöküşü – Stefan Zweig
Bir Kalbin Çöküşü, Stefan Zweig’ın psikolojiye duyduğu yoğun ilgiyi yansıtan öykülerinden biridir. İnsan ruhunun en karmaşık duygularından biri olan tutkuyu olanca canlılığıyla dile getiren Bir Kalbin Çöküşü, ruh ikizini Lev Tolstoy’un unutulmaz kahramanı İvan İlyiç’te bulduğumuz yaşlı bir adamın, Salomonsohn karakterinin ailesinden ve yaşamdan uzaklaşmasını öyküler.
Zweig’ın en beğenilen öyküleri arasında yerini alan Bir Kalbin Çöküşü şüphe, korku ve nefretle ölüme sürüklenen baba Salomonsohn’un psikanalizi olarak okunabilir. Salomonsohn karakterinin, psikanalize sağladığı malzemeyle Sigmund Freud’un ve Arthur Schnitzler’in ilgisini çektiği biliniyor.