Bahçede Felsefe Avustralyalı yazar Damon Young’ın 2014 yılında yazdığı ve benim okuduğum ilk kitabı. Ülkemizde bu kitabının yanı sıra Okuma Sanatı adlı kitabıyla da tanınıyor. Ben henüz Okuma Sanatı’nı okumadım ancak Bahçede Felsefe’yi büyük zevkle okuduğumu belirtmem gerek. Hem bahçelere hem de yazarların hayatlarını okumaya düşkün olduğum göz önüne alınırsa kitabı sevmemem delilik olurdu zaten.

Bahçede Felsefe Austen, Proust, Leonard Woolf (ve elbette Virginia Woolf), Nietzsche, Colette, Rousseau, Orwell, Emily Dickinson, Kazancakis, Sartre ve Voltaire’yi inceliyor. Bu düşünür ve yazarların bahçeleri (ve genel olarak doğa) ile ilişkilerini anlatırken bir yandan da hayatlarından bazı anları ve düşünce sistemlerini aktarıyor okura.
Bahçede Felsefe ve merak uyandıran yazarlar

Ben özellikle Marcel Proust, Leornard Woolf ve Colette‘den çok etkilendim. Proust’u tekrar okumayı nice zamandır düşünüyordum, bu kitaptan sonra kesin kararımı verdim. Virginia Woolf ise zaten okuma listemde olmasına karşın hakkında daha fazlasını öğrenmek istediğim bir düşünürdü. Leonard Woolf ismi aklıma bile gelmezdi açıkçası ancak hakkındaki bölümden sonra çok ilgimi çekti. Colette ise en çok merak ettiğim isimlerden biri oldu. Ne müthiş bir kadınmış! Bu isimlerle biraz da olsa ilgiliyseniz kitabı edinip okumaya başlayın derim, merakınızı uyandıracak. Keyifle!

Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Bahçede Felsefe – Damon Young
İnsanın doğayla olan özel ilişkisi bahçede sergilenir. Bahçe, insanın fiziksel ve zihinsel olarak doğayla nasıl bir ilişki kurduğunu gösterir. Normalde saklı kalan veya unutulan doğa-insan birlikteliği bahçede çarpıcı bir şekilde görünür hale gelir; bir gösteriye, bir sergiye, bir sunuma dönüşür. Aristoteles’in ifadesiyle, bu ezelî ilişki bahçede ete kemiğe bürünür. Bahçe, insanın doğayla fiziksel ve zihinsel dayanışmasının sergilendiği yerdir. Bahçe insanlaştırılmış evreni görünür ve anlaşılır kılar; bu görünen, hissedilen ve üzerinde düşünülen bir birlikteliktir.
Jane Austen, bir bahçesi olmadığı zamanlarda neden yazamaz hale gelmişti? Jean-Paul Sartre kendi halinde bir parktan neden ölesiye nefret ediyor, o parkın tetiklediği “bulantı” duygusuyla tüm yaşamı boyunca nasıl mücadele ediyordu? George Orwell’ı en güç koşullarda toprağında delice çalışmaya iten neydi? Birkaç bodur, çirkin saksı çiçeği Marcel Proust’a ne ifade ediyordu? Ve Voltaire, “Bahçemizi ekip biçelim,” derken yalnızca felsefi bir alegori mi yapıyordu?
Avustralya’nın genç kuşak felsefecilerinden Damon Young bu çalışmasında felsefenin temel konularından olan insan ve doğa ilişkisine değişik bir pencere açıyor, tartışmanın merkezine “bahçe” kavramını oturtarak bu ezelî ve ebedî ilişkinin dinamiklerini anlamaya çalışıyor.
Felsefe ve edebiyata ilgi duyanlar kadar, dünyaya değişik açılardan bakmayı sevenler için de hoş, cazip bir okuma!