Ayfer Tunç – Dünya Ağrısı, Kalp Ağrılarına Hazır mısınız?

Ayfer Tunç ile Dünya Ağrısı ile tanıştım. Ne tanışmaydı ama! Bir an kalbimi söküp, çiğneyecek sandım. Bunları yapmamış olsa da, kuvvetlice bir darbe indirmedi değil. Cümlelerini gözlerim yaşlı okurken nefes alamadım. Bildiğiniz kalp ağrısı çektim. Gecenin bir körü elim belimde dolaştım, gittim bir sigara yaktım. Kitap ne zaman aklıma gelse yine daralırım. Böyle güçlü, böyle derine işleyen bir kitap Dünya Ağrısı. Ayfer Tunç ise okumazsanız eksik kalacağınız bir yazar.

dünya ağrısı ayfer tunç

Dünya Ağrısı, insanı, bizim insanımızı öylesine müthiş bir gözlemle anlatıyor ki Ayfer Tunç’un hepimizin içinde yaşadığını sanıyor insan. “Dünya ağrısı”nın ne demek olduğunu da tüm şiddetiyle hissettiriyor. Romanın kahramanı Mürşit’le ne kadar bağdaşırsanız o kadar acı çekeceksiniz, bunu peşinen belirteyim. Şöyle de bir gerçek var ki Mürşit’in dışında kalabilmek de çok güç. Çünkü hepimiz görmezden gelinen suçların ağırlığını taşıyoruz. En çok da bir şey yapamamak yakıyor canımızı. Kitabın konusunu tanıtım yazısına bırakıyor, bu kitabı mutlaka okuyun diyorum. Kalp ağrısıyla!

Ayfer Tunç’un Dünya Ağrısı adlı kitabının tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Ayfer Tunç, Dünya Ağrısı.

ayfer tunç

“Hayat, kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir.”
Türkçe edebiyatın sözünü sakınmayan kalemi Ayfer Tunç, yazarlık hayatının 25. yılında sarsıcı bir romanla karşımızda.
Hayatı “yolcu” olarak yaşamak isterken baba mirası otelin işletmecisi, ailesinin “reisi” olmak zorunda kalan Mürşit, her geçen gün tamahkârlaşan bir şehirde, gerçek dostluğu İstanbul’da bıraktığı hayaletlerden kaçarak Mürşit’in oteline sığınan Madenci’de buluyor. İki arkadaşın dünya algısı, okuyucuya Türkiye tarihindeki utanç sayfalarının bir özetini sunuyor.
Arka planı toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikâyeleriyle örülen Dünya Ağrısı’nda, geçmişle hesaplaşma cesaretini gösteren insanları yaşadıkları toplumdan ayıran sınır imleniyor.
Dünya Ağrısı kelimelerle sıkılmış bir yumruk. 

Böyle bir şehirde sır saklamanın imkânsız olduğunun farkında değil. Öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek. Babamın oğlu o olmalıydı diye düşünüyor, ben, oğlum gibi bir oğul olsaydım babam mutlu ölürdü; oğlum babamın istediği gibi bir oğul olduğu için ben mutsuz öleceğim.

Menüye dön