Ateş Kırmızısı 2. Abdülhamit döneminde saray ressamlığı yapmış İtalyan sanatçı Fausto Zonaro’nun hikayesini anlatıyor. Şu sıralar Osmanlı İmparatorluğu’na çılgınca bir merak salmış durumdayım. Böyle kitaplar da ortaya çıkınca okumadan edemiyorum. Orhan Bahtiyar tarih ve kurguyu gerçekten hoş bir şekilde harmanlamış bu kitapta. Sanata, tarihe, İstanbul’a ve Osmanlı İmparatorluğu’na biraz da olsa ilginiz varsa bu kitabı sevebilirsiniz diye düşünüyorum.
Ateş Kırmızısı Fausto Zonaro’nun daha iyi bir hayata sahip olmak ve sanatıyla geçimini sağlayabilmek için yola çıkmasıyla başlıyor. Ressamın sonradan fotoğrafçı olacak sevgilisi Elisa ise çeşitli ayarlamalar yapmak ve İstanbul’daki hayatlarını biraz düzene koymak için ressamdan çok önce şehre yerleşiyor. Şehre gelir gelmez aşık olan Fausto Zonaro yirmi yıl boyunca sevgiyle resmedeceği bu şehri ve insanlarını daha iyi tanıyabilmek için büyük uğraşlar içine giriyor. Büyük bir ressam olmasının yanında insan ilişkileriyle de İstanbul’a popüler bir insan haline geliyor. Devlet büyükleri, dönemin ressamları ve sosyetesi ile arkadaşlıklar kurarken bir yandan da Tulumbacılar’dan Abu ile eşine rastlanmaz bir dostluk kuruyor. Hayatını kurtaran bu mert adama minnet borcunu ödemek için yaptığı tablosu ne yazık ki kayıp. Kitapta da bu tablonun nasıl kaybolmuş olabileceğine dair bir bölüm var. Birbirinden renkli karakterleri, saray hayatı, birbirine geçmiş minik minik hikayeleri ve fonda güzelim şehir İstanbul ile keyifli bir kitap çıkmış ortaya. İnsanı geçmişe götüren, hayran eden bir kitap bu. Ayrıca 2. Abdülhamid ve o dönemin insanlarını öğrenmek için yanıp tutuşacaksınız okuduktan sonra, insanda enfes bir merak uyandırıyor! Bir hafta sonunda rahatça okunur derim. Keyifle!
İnkılap Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Ateş Kırmızısı – Orhan Bahtiyar
Sahipsiz gökyüzünün maviye bulanan aşkları…
2. Abdülhamit’in saray ressamlığına yükselen Fausto Zonaro, Osman Hamdi Bey gibi dönemin ünlü isimlerinin, büyükelçilerin, padişahın yakın çevresinin, Avrupa kültürüne hakim İstanbul beyefendilerinin, İttihat ve Terakki liderlerinin yanı sıra sıradan tulumbacılarla bile yakın dostluklar kurmuştu; ki bu alışılmadık dostluklar onu Ayasofya’nın derinliklerinde bilinmeyen bir odaya kadar sürükleyecekti…
Saray duvarlarının arasında yaşanan kısacık, ama hüzünlü bir aşk hikayesi, Direklerarası’nda işlenen ünlü bir cinayet, Bizans imparatorlarının soyundan gelen son adamla kurulan dostluk, İttihat ve Terakki’nin zorlamasıyla ilan edilen meşrutiyetin İstanbul sokaklarına getirdiği kanlı ve belirsiz günler…
Tarihle kurgunun iç içe geçtiği, bu güzel roman sizleri İstanbul’un belki de en az bilinen sırrını öğrenmeye çağırıyor.