Aşkın Sonu’nu okurken, yıllar yıllar önce bir yerde okuduğum ve doğruluğuna tüm kalbimle inandığım bir Kızılderili atasözü düştü aklıma: Aşkı tanıdığında yaratıcıyı da tanırsın. İlk kez aşık olduğumda Tanrı’ya inanmaya başlamıştım ve ilk kez aşk yüzünden kalbim kırıldığında ilk defa annemi gerçekten anladığımı düşünmüştüm. Bu ilk aşk hayatımı da beni de onulmaz biçimde değiştirmişti. Aşkın Sonu bana hem aşkın ne denli bir çılgınlık olduğunu hem de dinin (ya da bir şeye sığınma ihtiyacının) aşk ile birlikte nasıl doğduğunu hatırlattı. Bir güzel teşekkür ettim edebiyat tanrılarına; unuttuğumu unuttuğum ne çok şey varmış! Kitaplar olmasa nasıl hatırlayacaktım?

Aşkın Sonu’nu bir yazar olan Maurice Bendrix’ten dinliyoruz, savaş zamanının Londrası ise müthiş bir arkaplan sunuyor hikayeye. Maurice Sarah adlı evli bir kadınla ilişkisini kendince tüm detaylarıyla anlatıyor. Maurice’nin Sarah ve ilişkileri ile ilgili neler hissettiğini, neler düşündüğünü okumak en başta pek bir şey hissettirmiyor insanda. Sadece ne kadar kıskanç ve paranoyak bir insan olduğunu düşünüyoruz az çok. Ancak Sarah hava saldırısında zarar aldıkları günün ardından ilişkilerini bitirme kararı alıyor. Ve Maurice yine kendi paranoyası ve düşüncelerine tutsak kalarak Sarah’ı olmadık şeylerle suçluyor kafasında. Ve nihayet, okurun da Maurice’nin de asıl duyguları Maurice’nin Sarah’nın günlüğünü okumasıyla çıkıyor ortaya. Aynı zamanda Tanrı’ya yakarışlar ve serzenişler de…
Aşkın Sonu bir zaman bir yerde aşık olmuş her insanın türlü duygularla okuyacağı iyi romanlardan biri. Hem 1955’te hem de 1999’da filme uyarlanmış ancak çoğu insanın favorisi başrollerinde Julianne Moore ve Ralph Fiennes’in olduğu 1999 uyarlaması. Önce kitabı okumanızı sonra filmi izlemenizi öneririm. Aşkla!
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Aşkın Sonu – Graham Greene
Aşkın Sonu yayımlandığı 1951 yılından beri farklı kuşaklardan okurların hayranlığını kazanmıştır. O dönemde Graham Greene’in II. Dünya Savaşı hatıraları hala canlıdır. Savaş zamanı Londra’sının atmosferine yerleştirdiği bu tutkulu yasak aşk hikayesinde, sevgi, nefret, sadakat ve insan hayatında “kutsallığın” yeri gibi temaların peşine düşer. Roman, Greene’in genç yaşta kendi iradesiyle seçtiği Katolikliğin içinde barındırdığı çelişkilerin sancılı ve sarsıcı bir sorgulamasını da içerir.
Yaratıcısı gibi romancı olan Maurice Bendrix ile evli sevgilisi Sarah Miles arasındaki ilişki, 1944 yılında bir hava saldırısının ardından, Sarah’nın ani bir kararıyla sona ermiştir. Bendrix iki yıl sonra beklenmedik bir karşılaşmayla aşkının yeniden alevlenmesiyle, Sarah’yı takip ettirmek üzere bir dedektif tutar. Greene, “başı ya da sonu olmayan bu hikayede” bilinç akışı ve geleneksel anlatım tekniklerini sık sık geriye dönüşlerle harmanlayarak adeta başımızı döndürür. Roman, Greene’in gerçek hayatında ilişki yaşadığı Catherine Walston’a adanmıştır. İki kez beyazperdeye uyarlanan Aşkın Sonu’nun 1999’da İrlandalı yönetmen Neil Jordan tarafından gerçekleştirilen ikinci uyarlaması unutulmaz filmler arasında yerini almıştır.
Bu kitap Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap‘tan biri.