Kitap kulübümüzün bir seçimi olan Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü adlı kitabı üyelerden ilk ben okudum ve toplantımızda da hemen listeden kaldırdım. Bu kitabı kimse okumasın, hiç kimse!
Bazen yayınevleri kitapları okumadan “aman bas gitsin, kapağını güzel yaparız olur biter” diye basıyorsa, bu kitap tam da onlardan biri kanımca. Kitabın ortalarına geldiğimde tamam artık bağladı bağlayacak bu saçma sapan hikayeyi bir yere derken, kitap bittiğinde keşke bir yere bağlamasaydı da havada kalsaydı saçmalar saçması hikaye demiştim. Bu zamana kadar hiç yapmadım ama kısaca özetlemek gerekirse, küçük kızımız yediği yiyecekleri kim yaptıysa onların duygularını birebir hissediyor. Annesinin babasını aldattığını bu yolla anlıyor. Değişik bir abisi var, onun da süper gücünün masaya sandalyeye dönüşmek olduğunu anlıyoruz sonunda. Herhangi bir mesaj? Tahtaya dönüşüm meselesinin okur zihnine, hayatına kattığı bir şey? Bul bulabilirsen. Kitabın sonunda küçük kızımız abisine, “Bundan sonra hep bu sandalyeye dönüş de senin olduğunu anlayayım.” diyor. Sinirden çıldırıyorsunuz tabi. Çöp kutusuna dönüşesi bir kitap bu yani. Öyle böyle değil!
Hayatımda okuduğum en kötü kitaplar listesinde ilk sıralara taşıdı kendini kitap. Twilight bile “iyi” bir kitaptı bunun yanında. Okuyacak olanlar hemen vazgeçsin, kitabı çoktan almış olanlar da yaksınlar. Yukarıda fotoğrafını gördüğümüz yazar Aimee Bendeer ise umarım bundan sonra roman değil de yemek blogunda kek yazar, belli ki başka yeteneği yok.
Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Aimee Bender – Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü
Bir gün, mutsuzluğu, acıları ve arzuları, en derindeki sırları görme yeteneğin olduğunu keşfetseydin…
Bir gün, sana gülümseyen yüzlerin ardını görüp sana en yakın kişinin yüreğinde kilitlediği kapıları aralasaydın, ne yapardın?..
Büyümenin eşiğindeki Rose için hayat, bir sabah geri dönülmezcesine değişir. Zira annesinin yaptığı limonlu pastadan aldığı bir lokmayla, sadece yemeği değil, onu pişiren kişinin duygularını da tatmakta olduğunu anlar…
Olağanüstü yeteneği, aynı zamanda derin bir kaygı ve hüznü de beraberinde getirir; çünkü her zaman neşeli, güler yüzlü ve sevecen biri olarak bildiği annesi, kalbinde sarsıcı bir gerçek saklamakta, ailesinden ayrı ikinci bir hayat yaşamaktadır… Çok geçmeden babası ve ağabeyinin de çok özel yetenekleri olduğunu anlar. Her üçü için de bu yetenek, kimi zaman bir mucizeye kimi zaman da yakalarını kurtaramadıkları bir illete dönüşecektir.
Hemen her ailenin üstünü örttüğü gerçekleri, duyarlı ve yetenekli bir genç kızın büyüme öyküsü eşliğinde anlatan acı, tatlı ama her sayfası büyülü bir şehir masalı…
“Kitap o kadar güzel ki, tadını daha iyi alabilmek için bitirir bitirmez tekrar okumaya başladım.”
Jodı Pıcoult