Huriser Tuncer ve El Yapımı Tasarımlar – e’sia Design

Huriser Tuncer, kısa zaman önce internette sohbet ettiğim ve el emeği işlerine hayran kaldığım bir tasarımcı. Fırsat bilip hemen e’sia Design için bir röportaj talep ettim. Beni kırmadan uzun uzun cevapladı sorularımı. Hayalinizde bir şeyler tasarlamak varsa mutlaka okuyun derim.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by e’sia design (@esiadesign) on

Bize kısaca kendinden bahseder misin?

Benden birkaç film karesi yani. O zaman klasiklerden başlayalım mı?

35 yaşındayım. 1989 yılında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eden, gelir gelmez kendini ilkokul sırasında bulup biraz adaptasyon zorluğu çeken ama sonraki süreçleri kendinden beklenildiği gibi başarıyla tamamlayıp iş hayatındaki yerini almayı başarmış biriyim. İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun olup, yine aynı üniversitede pazarlama yüksek lisans programını tamamladım. Yüksek lisansım sonrası, kurumsal firmalara, yurtiçi ve yurtdışı, proje bazlı etkinlikler üreten ve butik çalışmayı tercih eden bir PR ajansında çalışmaya başladım, halen aynı yerde proje yöneticisi olarak çalışmaya devam etmekteyim. Bu beni bazen zorlasa da insanlarla iletişim içerisinde olmak bence hala keyifli. Sadece size ait nefes duraklarına daha çok ihtiyaç duyuyorsunuz. Ben de onları arada yurt dışına kaçarak, arkadaşlarımla enerjimi yükselten yerlere/etkinliklere karışarak bazen de sadece kendimle kalarak karşılıyorum. Hayalimdeki hayat mı? Bence biraz daha modifiye ihtiyacında.

Benim için, 3 yıl öncesine kadar, her şey bu döngüde devam ederken tesadüfen, ki bence tesadüf yoktur, kendimi atölyedeki bir tezgaha oturmuş kendi takılarımı keyifle üretmeyi öğrenirken buldum. Sonra içimdeki yaratıcı durmadan “Hadi artık paylaş” demeye başladı. Ve işte ben de e’sia design ile karşınızdayım.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by e’sia design (@esiadesign) on

Ne zamandır takı tasarımı ile ilgileniyorsun? Buna nasıl bulaştın?

3 yıldır kuyumculuk teknikleri ve takı tasarımı hayatımda. Nasıl bulaştım kısmını ise her seferinde ayrı bir keyifle anıyorum.

Şöyle ki; ben takı nasıl yapılır, bir yerinden bulaşsam mı, nereden, nasıl, kiminle başlasam gibi sorularda kaybolmadım hiç. Çünkü aslını istersen aklımda bile yoktu. Ama küpelerim hep hayatımın vazgeçilmez aksesuarları oldu, onlar ayrı. Her neyse bir hafta sonu Karaköy’de bir e-ticaret sitesi sponsorluğunda kurulan tasarım pazarını gezerken, tarzını kendime çok yakın bulduğum bir tezgahın başında olan kişiye (şimdiki hocama) “Siz ders veriyor musunuz?” sorusunu sorarken buldum kendimi. Öylece çıkıvermişti ağzımdan. İkimiz de buna çok şaşırdık, çünkü o satış yapmak ben de beğendiğimi satın almak için oradaydık. Sonrası atölyeyi ziyaret ve ben öğrenmeye başlıyorum kararım. Bence gerçekten tesadüf yoktur. Aslında biz ya biliyor ya da hissediyoruz bizi kimin, neyin, nasıl, nerede mutlu edeceğini. Sadece kendimizi dinlemeyi beceremiyoruz o kadar.

Ben o gün, doğru insana doğru soruyu sorarak başladım. Yol sizinse, karşınıza çıkan her şey ya da herkes zaten sizi desteklemeye hazır oluyor. Hocalarım ya da sektördeki deyimiyle ustalarım, benim doğru adreslerim. Onlardan öğrendiğim ve hala öğrenmekte olduğum çok şey var. Özetle ben doğru zamanda, doğru insanların arasına, gerçek bir hayalim için karışmışım, şimdi yola çıkınca anladım.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by e’sia design (@esiadesign) on

En çok hangi malzemeleri kullanmayı tercih ediyorsun? Neden?

Kuyumculukta 2 ayrı teknik vardır, metal ve mum modelleme. Aslında birbirinden hiç de uzak değiller, tersine ikisini de bildiğin sürece bence tasarımlarında çok daha özgür olabiliyorsun. Nerede, hangisini kullanacağına karar verme lüksün var bir kere. Ben mum ile çalışmayı, metale göre biraz daha çok sevenlerdenim. Aslını istersen düz, geometrik ve pürüzsüz yüzeyler yerine, dokuları seviyorum. Doku bence tasarımını da çağıran güçlü bir karakter ve doku, mum modellemenin daha büyük bir parçası. Onun dışında bizim asıl malzememiz metaller ve benim aralarındaki gözdemse gümüş. Tabii bir de metale eşlik edebilen birçok malzeme var. Günümüzde taşlar ve renkler dışında reçine, köpük, deri, sünger gibi birçok malzeme de metalle harmanlanıp çok modern tasarımlar olarak karşımıza çıkabiliyor.

Ben doğal yapısını kaybetmemiş  taşları ve siyahı, kırmızısı, mavisi, yeşili ile renkleri tasarımlarıma katmayı seviyorum. Bahsettiğim bu taşları ve renkleri sayfamda paylaştığım tasarımlarım arasında şimdilik pek göremeyeceksiniz. Onlar sanırım sonraki tasarımlarımın eşlikçileri olacaklar.

Doğada esinlendiğin bir desen var mı?

Esinlenmenin çok daha fazlası. Bazen doğayı gözlemliyor, oradaki renk, biçim veya dokuları kullanıyorum da. Mesela Antiquity küpemin deseni tamamen bir ağaç gövdesinin izlerini taşır. 

 

View this post on Instagram

 

A post shared by e’sia design (@esiadesign) on

Takı tasarımı dışında nelerle uğraşıyorsun? Bundan sonra sırada ne var?

Çimento ile mumluklar, bardak altlıkları yaptım mesela. Şu aralarsa kağıt hamuruna dair keşiflerdeyim. Aslını istersen hafif ve çalışması keyifli bir malzeme. Bakalım ondan neler çıkacak? Sonra boyalar ve çeşit çeşit renkler. Bazen minik kanvas tuvaller alıp renklerle o anki ruh halimin alemlerine dalıyorum. Başka? Geçen seneye sığdırdığım dikiş eğitimi. Sanırım yolu tasarıma dokunan her şeyi seviyorum. Bakalım bunların hepsi bir gün bir yerde nasıl buluşacaklar?

Ve bir de hepsinden çok daha önce başlayan fotoğrafçılık serüvenim var. Onu bu sene biraz daha özele indirgeyip kendi hizmetime sunabilmek için ayrıca ürün fotoğrafçılığı eğitimiyle destekledim. Yani tasarımlarımı fotoğraflama işi de bende. Bir solukta ne kadar çok şey anlattım ben böyle. Sanırım fark etmeden güzel şeyler biriktirmişim.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by e’sia design (@esiadesign) on

İşlerini satın alabileceğimiz yerler var mı? Seninle nasıl iletişime geçebiliriz?

Aslını istersen markalama sürecimi daha yeni tamamladım. Geçen sene İzmir Sığacık’ta gezerken oradaki bir dükkanın enerjisini ve içindeki her şeyi çok sevmiştim. Bu yıl da ürünlerim tamam deyince, gidip o dükkanın kapısını çaldım. Ve ilk satış noktam oldular. Dükkanın ismi: elile.

Onun dışında şu aralar İstanbul’daki birkaç tasarım dükkanı ile görüşüyorum, netleşsin Instagram sayfamdan duyuracağım. Ama ürünlerimi zaten Zet’te bulabilir ve e’sia design instagram sayfam üzerinden veya info@esiadesign.com mail adresim üzerinden benimle iletişime geçebilirsiniz. Bir de yurtdışı satış kanalları için Fransa ve İngiltere’de birkaç tasarım dükkanı ile iletişimdeyim, hala sürecimiz devam ediyor, o yüzden isim paylaşamıyorum. Umarım her şey yolunda gider ve ben de güzel haberleri yine sizlerle paylaşırım.

Son olarak, sanırım Aralık ortası gibi Etsy üzerinden de ulaşılır olabileceğim. Şimdilik böyle.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by e’sia design (@esiadesign) on

Gelelim renkli sorulara…

Bize seni çok etkileyen kitaplardan birkaç tanesini önerebilir misin?

Aklıma ilk gelen özgürlüğünü arayan “Martı” Jonathan oldu. Sonra Zülfü Livaneli’nin ‘Son Ada’sı. İnsanların güç ve iktidara karşı zayıflıklarıyla kendi yaşam alanlarına verdikleri zararı bir ada üzerinden müthiş bir kurgu ile anlatan keyifli ve yalın bir kitap. Ve Nil Karaibrahimgil’in ‘Kelebeğin Hayat Sırları’. Nil’in kendine has tarzını seviyorum. Hayata ve kendine dair tüm keşiflerini seninle sohbet eder gibi paylaşıyor. Sanki hayat enerjisi satırlarından hayatına akıyor, tıpkı şarkıları gibi. Ben kesinlikle çok sevdim.

Filmlerle aran nasıl? Filmlerini kaçırmadığın yönetmenler var mı?

Filmlerle aram sanırım kışın, soğukta çok daha iyi. Şaka bir yana, sanırım ben yönetmenlerden çok konuların çekim alanına girenlerdenim. Mesela Keira Knightley’in rol aldığı “Begin Again”, gerçek bir hikayeden uyarlanan “Into the Wild” ve Jim Carrey’nin rol aldığı “The Number 23”.

Aslını istersen, şu son 2-3 yıldır görsel sahne sanatları ve performanslar daha çok ilgimi çekmeye başladı. Sahne, oyuncular ve seyirciler arasında sürekli bir etkileşim var. Geçen sene Fransız ekibin İstanbul’a gelip sahnelediği Notre Dame’ın Kamburu’nu seyretme şansım oldu. Gerçekten çok başarılıydı.

Şu sıralar kulaklarının pasını kimler alıyor?

Kimlere dair kesin cevaplarım yok aslında. Ama şu sıraların cevabı; Fransızca ve Yunanca parçalar. Spotify önerilerinden derlediğim ve içeriğini sürekli arttırdığım çalma listelerine teslimim anlayacağın. Fransız şarkıcı Juliette Armanet de buradan çıkan en yeni keşfim.

Bir süper gücün olsaydı ne olurdu? Neden?

Ne güzel bir soru bu. Hangisini seçsemki? Şimdi ışınlanmak acayip zaman kazandırıcı, efektif  bir tercih olabilirdi. Ama sanırım ben zamanda yolculuğu tercih ederdim. Düşünsene, yüzyıllar arasında yaşamak, geçmiş ve gelecek, ilk ya da en son keşifler, vintage elbiseli balolar… Canın istedikçe seçtiğin bir masalın içine dalmak gibi, bazen Alice olmak gibi değil mi?

Hayalindeki tatili sorsak?

Soru bile hayale taşımaya yetiyor aslını istersen. Ama ben hayalimdeki tatili hayalimdeki hayattan ayıramadım. Çünkü hep 2-3 ay çalışıp, 1 ay da dünyanın seçtiğim bir köşesinde olmayı hayal etmişimdir. 1 ay boyunca yepyeni bir yeri keşfedip, sadece orayı yaşamak. Bambaşka kültürler, bambaşka insanlar arasında olmak ya da sadece kendinle tatile çıkmak. Londra, Paris, Berlin ya da Roma sokakları mı, rengarenk bir karnaval meydanı mı, huzur dolu bir Karadeniz yaylası mı, sakin bir deniz kenarı mı? Ruh halimin canı nasıl bir keşif isterse artık. Sonra dönüp, yeniden olağan telaşlara karışmak. Ama tek bir farkla, her seferinde biriktirdikleriyle hayata biraz daha farklı bir ben olarak.

Bizimle çok sevdiğin bir alıntı paylaşabilir misin? İlk kez nerede duydun, neden seni bu kadar etkiledi?

Sanırım çok güzel bir yerden sobelendim. Alıntılar aslında e’sia design’ın da gizli sözcülerinden. Ben bir cümlenin ya da tek bir sözün, gerçekten ona inandığımızda, mucizeler yaratabileceğine inananlardanım. Bazen o anki enerjini zirvelere taşıyacak, seni içten gülümsetmeye yetecek kadar basit bazen de hayatını yeniden yazdıracak inanç ve cesareti verebilecek kadar kuvvetliler. Ben de sevdiğim, bana dokunan cümleleri, ambalajların içerisine küçük notlar olarak yerleştiriyorum.

e'sia desing

Bana gelince; yanlış hatırlamıyorsam Coco Chanel’e ait “En cesurca adım, kendini düşünmektir. Hem de yüksek sesle…”

Bu cümleyle ilk  karşılaşmamızda, ben insanlara hayır demeyi pek beceremiyordum. İstemeden evet dediklerimse beni pek mutlu etmiyordu. Sanırım bu yüzden bu cümle o an sıyrılıp çekim alanıma girmişti. Sonra yavaş yavaş fark ettim ki önemli olan aslında hayır’ı nasıl söylediğin ve başkasına evet derken aslında kendine hayır demekte olduğun. Oysa bizden en fazla şefkat, değer ve sevgi görmeyi yine kendimiz hak ediyoruz. Ve gördüm ki, bir kez (cesurca) kendimi düşünmeyi deneyip, doğru şekilde hayır deyince, aslında hayat hem benim hem de etrafımdaki herkes için çok daha keyifli olmaya başladı. Kendini sevmek, kendine değer vermek çok güzel şeyler. Ben acayip alıştım.

Sonra bir de aklıma gelen “Hayatınızın hikayesini yazarken, kalemi başkasının tutmasına izin vermeyin” cümlesi, kime ait olduğunu hatırlamıyorum. Beni tüm “ama”larıma, tereddütlerime, ertelemelerime rağmen “esi’a design”ı yoluna iten cümle oldu. Kendi seçimlerini yaşa.

Şimdilerde ise Arnold Palmer’a ait olan “Neye inanıyorsan onu yaşarsın.” cümlesi.  Bunu oyun gibi kullanıp, küçük güzelliklerle buluşturuyorum kendimi. Bence siz de deneyin.

Ben bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederim.

Menüye dön