The Square, fragmanını gördüğüm anda izlemek istediğim bir film oldu. Bu aralar Sanat ve Sanatçılar Hakkında Kitaplar projesine ağırlık verdiğimden ister istemez sanatla ilgili her şeyi tüketir oldum. Bu film de çağdaş sanat ve çağdaş sanatın nasıl pazarlandığı hakkında çok şey anlatıyor. İzleyiciler ise akıllarında bin bir soru ile kalıveriyor.
The Square Ruben Östlund tarafından yönetilmiş ve başrollerinde de Claes Bang, Elizabeth Moss, Dominic ve Terry Notary yer alıyor. İsveç, Almanya, Fransa ve Danimarka ortak yapımı olan film Gothenburg, Stockholm ve Berlin’de çekilmiş. Filmin ortaya çıkmasına sebep olan şey ise yönetmen Ruben Östlund ve yapımcı Kalle Boman’ın yarattığı bir sanat enstalasyonu.
The Square
Film sanat, seks, para, güç ve çok daha fazlasını anlatabilen, insanı şaşırtan, düşündüren ve eğlendirebilen bir film olmayı başarabiliyor. Christian Stockholm’deki X-Royal sanat müzesinin küratörüdür. Bu müze çağdaş sanatın en iyi örneklerini sergilemektedir. Gelecek olan bağışları sürekli kılmak ve halkın ilgisini çekebilmek için durmadan çabalayan bir ekip ve bu ekibin birlikte çalıştığı bir pazarlama ajansı vardır. Bu ekip ve ajans çalışanları, müzede sergilenecek yeni bir enstalasyon için kolları sıvarlar. Yeni enstalasyon bir Kare’dir. Bu Kare’nin içinde sadece iyilik vardır ve bu Kare’nin içine girdiğinizde sizden iyilik isteyenlere karşılık vermek durumunda kalırsınız. Reklam ajansı çalışanları, medyanın ve dolayısıyla insanların ilgisini çekebilmek için hayli negatif bir video yaratırlar. Bu video bir anda her yerde yayılır ve bekledikleri gibi korkunç tepkiler alır. İşin kötü tarafı ise Christian’ın bu pazarlama stratejisine bakmadan onay vermesidir çünkü o esnada hayatında saçma sapan şeyler olmaktadır. Telefonunu ve cüzdanını çaldırmıştır ve telefonunun nerede olduğunu “telefonumu bul” özelliği ile bulmuştur. Burası kendisi gibi zengin olmayan, fakir insanların yaşadığı bir semtte kocaman bir apartmandır. Bir akşam, asistanı Michael ile apartmandaki her daireye bir mektup bırakırlar. Mektupta, hırsızlığı yapanın kim olduğunu bildiklerini ve eşyalarını ertesi gün yakındaki bir 7-Eleven’a bırakmalarını yoksa polise gideceklerini yazmışlardır. Beklentilerinin aksine, ertesi gün Christian’ın tüm eşyaları, el sürülmemiş şekilde 7-Eleven’a bırakılır ancak hırsızlığı gerçekleştirmemiş “bir çocuk” Christian’ın başına bela olacaktır.
Buraya kadar alelade bir film gibi gelebilir size ancak bu filmi önemli kılan çok önemli bir sahne var ki üzerine çokça yazılıp çizilmiş ve bence az bile yazılmış. Filmi izlediğinizde hangi sahne olduğunu çok net göreceksiniz. Çağdaş sanat üzerine çokça düşünüp, etkileşimli sanat ortamlarına farklı gözlerle bakacaksınız. Lütfen ve keyifle izleyin!