Haruki Murakami’nin en sevdiğim öykülerinden biri olan Tony Takitani‘nin filmini nihayet izleyebildim. İyi ki de izledim. Tam da hayalimdeki gibi, sakin ve etkileyici olmuş. Hiperaktif ve fazlaca popülist bünyelerin kaldırabileceğinden emin değilim. Neyse zaten, Murakami herkesin harcı değil. Bu hikayeyi […]

Murakami’nin Norwegian Wood adlı kitabını okuyalı uzun zaman olsa da karakterlerin her biri aklımda hala. Her Murakami kitabı gibi içime işlemişti bu kitap da.. ve sonunda sinemada! Oyuncuları, senaristi ve yönetmeni bilmesem de -ama siz ayrıntıları burada bıgbıglayabilirsiniz- Murakami aşkımdan […]

Birkaç ay önce, sevgilinin tesafüden indirdiği ve benim de “Aaa! Bunda Daniel Craig oynuyor!” diye büyük bir coşkuyla izlediğim bu film, hala hatırımda. Konusuyla, oyuncularıyla ve özellikle müziğiyle inanılmaz, bir filmden beklediğim her şeyi en mükemmel şekliyle sunuyor, üstüne bir […]

Bu aralar, sevgiliyle tek derdimiz Lie to Me adlı dizi oldu. İş güç hak getire, sabahlara kadar izliyoruz. Neyseki tüm bölümleri bitirdik de hayata geri dönebildik. Kitap okuyamamamın, sürekli İngiliz aksanı düşünmemin tek nedeni. Şiddetle ve arsızca, izleyin, izleyin, izleyin! […]

Robert Harris‘in The Ghost adlı romanından uyarlanan The Ghost Writer, sakin sakin izlenebilen ve merakı hep ayakta tutan bir film. Oyuncuları ve mekanları açısından da gözlere şenlik niteliğinde. Ara ara filmden kopup, bu evin mimarı kim, o nasıl güzel koltuk, […]

Korku filmlerini sevmem, izlemem, izlettirmem. Dünya zaten yeteri kadar korkunç bir yer olduğundan bir de, iki saatlik sinema sanatı keyfimi korkarak harcayamam. Zevk meselesi elbette. Korkmaktan ya da sapıkça şeylerden hoşlanan sapıkça insanlar da mevcut, neden olmasın? Neyse! Shutter Island filmini […]

Fatih Akın filmlerini her zaman sevmişimdir. “Soul Kitchen” da bir istisna değil. İnsanda bir restoran açma isteği uyandırıyor feci şekilde. Çatlak bir şef, kafa olduğu kadar hoş da bir garson ve aç insanlar. Daha ne olsun? Zaten Birol Ünel’i izleyebildiğim […]