Kitaplık Kedisi’ne uzun zamandır film yazmadığımı fark ettim ve hemen iyi bir filmle geri döneyim dedim. Son dönemde farklı Sherlock Holmes uyarlamalarını tüketiyoruz bol bol ve sanırım bir on tane daha uyarlama çıksa onları da şevkle tüketip bitireceğiz. Arthur Conan Doyle öyle müthiş bir karakter yaratmış ki insan her koşulda hayran kalmadan edemiyor. Elbette böylesine enfes bir karakter hakkında bir sürü kitap da yazılacaktı! Mr. Holmes da bu kitapların birinden uyarlanan bir seyirlik.
Mitch Cullin’in 2005 yılında yazdığı Hafif Bir Akıl Tutulması (A Slight Trick of the Mind) adlı kitabından uyarlanan Mr. Holmes’de Sherlock’u Ian McKellen canlandırıyor. Bu isim benim için herhangi bir filmi izlememde yeterli bir sebep. Kaldı ki bir de ortada Sherlock söz konusuysa elbette kaçırmayacaktım ve nihayet doya doya izledim. Önceden kitabı okumayı planlamış olsam da eşimin de ısrarıyla filmi kitabı okuyamadan seyrettim. Ancak hemen belirtmek istiyorum, çok şey kaçırdığımı düşünmüyorum açıkçası. Bendeki Holmes hala tüm saflığıyla Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı Holmes. Söz konusu bir kitap olduğunda algım biraz daha şiddetle değişebiliyorken, film ya da dizi izlediğimde o kadar da etkilenmiyorum. Dolayısıyla garip bir şekilde gerçek Holmes’u koruduğumu düşünüyorum. Neyse! Ian McKellen inanılmaz bir “emekli” Sherlock Holmes olmuş. bu rol için ondan başkası düşünülemezdi. Hatta yazar da kitabı yazarken bunun filmi çekilse Sherlock’u kesinlikle Ian McKellen oynamalı diye düşünmüştür eminim. Film 93 yaşındaki Sherlock Holmes’ü anlatıyor. Yaşlılığın getirdiği unutkanlıklar Holmes’ü iyice rahatsız etmeye başlarken, bu dahi dedektifin neden emekliye ayrıldığını izleyeceksiniz. Son davasını bir türlü unutamayan dedektifi hayata bağlayan Roger’a da bayılacaksınız. Keyifle!
Siz filmden önce kitaba da göz atmak istiyorsanız tanıtım yazısı aşağıda, almak için de buraya: Mitch Cullin – Hafif Bir Akıl Tutulması
“Bilmez miyim?” dedi Holmes gülümseyerek. Camdan dışarı bakıyordu. Pencereden görünen kırmızı ve sarı krizantemler rüzgârda sallanıyordu.
“Rüyalarımı anılarımın yıpranmış parçaları olarak görüyorum. Hafıza kendi başına bir insanın dokusu gibi. Rüyalarsa geçmişimizin kopuk iplikleri. Eğrilip büğrülenler ana dokudan sapsa da bir tarafıyla esasına bağlı kalıyor. Belki bu acayip bir düşünce, bilmiyorum. Yine de rüyaların bir tür hafıza olduğunu düşünmüyor musunuz? Yaşadıklarımızın soyut hali olduğunu.”